Tessa'nın Ağzından
"Tessa, ketçap nerede?"
"Tessa, daha içecek lazım!"
"Tessa, peçete getir!"
Alnımdaki teri silip, bağırış çağırışın eksik olmadığı kalabalığın içinde ilerledim.
"Tamam, bir saniye," diye bağırdım müziğin uğultusuna rağmen.
Erkek arkadaşım Brian'ın doğum günü partisiydi bu.
Üniversiteye başladığımız yıl âşık olmuştum Brian'a. İlk aşkımdı.
Zengin bir aileden geliyordu, bense köyde büyümüş, babamın çiftliğinde çalışmıştım.
Brian ve arkadaşlarıyla bir araya geldiğimizde kendimi hep eksik hissederdim. Onlar lüks içinde büyümüşlerdi, ben ise onlara bir türlü ayak uyduramıyordum.
Ama elimden gelenin en iyisi olmaya çalışarak bu açığı kapatmaya çalışıyordum.
Ona muhteşem partiler vermek de buna dâhildi. Tıpkı bu parti gibi. Maddi imkânlar ve zarafet konusunda ne kadar farklı olsak da, Brian ile birbirimize ait olduğumuza inanmıştım hep.
Bu yüzden ilişkimizi yürütmek için bu kadar çabalıyordum.
En yakın arkadaşım Ruby, mutfağa girdiğimde tezgâha yaslanmış, kollarını göğsünde kavuşturmuştu.
Ne söyleyeceğini daha ağzını açmadan biliyordum.
"Brian bütün gece Amanda ile flört ediyor," diye lafa girdi.
Buzdolabından soda ve biraları çıkarırken gözlerini üzerimde hissediyordum.
"Doğum günü partisi," diye karşılık verdim. "İstediğiyle konuşabilir."
"Ama senin erkek arkadaşın. Bütün gece seninle ilgilenmeliydi, onunla değil."
"O onun en yakın arkadaşı, Ruby."
"Sen de onun sevgilisi, Tessa."
"Saçmalamayı kes. Bu gece sorun istemiyorum. Özellikle de bütün arkadaşları buradayken."
Zaten beni yeterince aşağılıyorlar.
"Çok yoruluyorsun," dedi Ruby, tezgâhtan ketçabı alıp ben oturma odasına doğru yürürken peşimden gelerek. Yiyecek ve içecekler için hazırladığım masalara peçeteler yerleştirmeye başladım. "Sana köleleriymişsin gibi davranıyorlar, hep de öyle davrandılar. Onlar için daha ne kadar fedakârlık yapacaksın?"
"Onların gözüne girmek için ne gerekiyorsa," diye cevapladım. "Bunu onlar için değil, Brian için yapıyorum."
"Biraz dinlenip partinin tadını çıkar."
"Sadece her şeyin kusursuz olmasını istiyorum," dedim gülümseyerek.
Gözlerini devirdi.
"Mükemmeliyetçi olmak zorunda mısın her zaman?"
Cevap vermedim.
Brian ilk erkek arkadaşımdı. Başkaları nasıldır bilmiyorum ama ben sevdiğim insanlar için elimden gelenin en iyisini yapmaya alışkınım.
"Konu değiştirelim, yarın okullar açılıyor. Kimlerin geleceğini duydun mu?" diye sordu Ruby, sorusuna cevap vermeyeceğimi anlayınca.
"Hayır, duymadım."
"Joseph Evergreen geliyor! Bayıldığın o fantastik roman yazarı!"
"Ciddi misin?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak. "Okulumuza mı geliyor?!"
Joseph Evergreen inanılmaz bir yazardı ve benim için ilham kaynağıydı, ama aynı zamanda çok gizemli biriydi.
Ünlü bir fantastik roman yazarı olmak hayalim. Ama şimdiye kadar ne kadar çabaladıysam da pek bir yol kat edemedim.
"Okulumuza özel bir yazarlık atölyesi vermek için geliyor. O derse kesinlikle yazılmalıyız!"
"Harika fikir," diye kabul ettim. "Sabah ilk iş kaydolmaya gideceğiz. Joseph Evergreen'e bayılıyorum. Bana idolüm Christopher Moore'u hatırlatıyor."
Heyecanlanmamak elde değildi.
"Belki de aynı kişidir," diye takıldı Ruby.
"Christopher Moore yüzlerce yıl önce yaşamış. Ölümsüz bir vampir falan olması lazım," diye karşılık verdim.
Yeniden kahkaha attık.
Ama sonra Ruby'nin yüzü aniden değişti ve arkamda birine baktığını fark ettim.
Sırtımda bir çift güçlü kol hissettim ve kim olduğunu anında anladım. Ruby'nin gözlerini devirmemek için kendini zor tuttuğu belliydi.
Brian'dan hiç haz etmezdi ve bunu da her fırsatta belli ederdi.
"Selam güzellik," dedi Brian, boynumu öperek.
Kıkırdadım ve ona dönüp sarıldım.
"Brian, herkesin içinde yapma şunu," dedim ona bakarak.
"Neye gülüyordunuz?" diye sordu başımın tepesini öperek.
"Joseph Evergreen okulumuzda özel bir yazarlık atölyesi verecekmiş. Ruby ile yazılmayı düşünüyorduk."
"Yazarlık atölyesi mi?" diye sordu Brian, gözlerini kısarak ve ellerini belimden çekerek. "Bütün bir dönemi hobiye ayırmak mantıklı mı sence?"
"Şey, benim için sadece bir hobi değil ki..."
"Yazarlık bir meslek değil, Tessa. Konuşmuştuk bunu."
"Bence gayet de meslek. Joseph Evergreen çok başarılı bir yazar..."
"Tamam, milyonda bir yazar olarak geçimini sağlayabiliyor," dedi Brian, her zamanki gibi sözümü keserek. "Senin babamın şirketinde staj yapacağını düşünerek işletme dersleri almanı planlamıştık."
Kalbim sıkıştı.
Ona işletme dersi almaktan vazgeçtiğimi söylememiştim. Daha da önemlisi, babasının şirketinde staj yapmak istemediğime karar vermiştim.
Bunu ona nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum ve kesinlikle doğum günü partisinde söylemek istemiyordum.
"Biliyorum," dedim bakışlarımı kaçırarak. "Ama son dönemimiz ve keyif aldığım bir şey yapmak istedim."
"Başarılı olmak istiyorsan geleceğini düşünmelisin ve yazarlık gerçekçi bir kariyer değil," dedi, yüzünde hayal kırıklığıyla başını sallayarak. "Sadece bir hobi."
"O atölyede çok şey öğrenebilirim, Brian..."
"Boş ver," diye homurdandı, benden uzaklaşarak. "Ne istiyorsan yap."
Kalabalığın içinde kayboldu, ben ise arkasından bakakaldım.
"Tam bir ego manyağı," dedi Ruby, kollarını göğsünde kavuşturarak. "Neden seni bu kadar kontrol etmesine izin veriyorsun?"
"O kadar da kötü değil..." dedim.
Ama ben bile inanmıyordum bu sözlere.
"Hemen geliyorum," dedim ona.
Kalabalığın arasından geçip Brian'ın gittiği yöne doğru ilerledim. Tartışmayı böyle bitirmek istemiyordum.
Onu bulduğumda, Amanda ile konuşmaya geri döndüğünü gördüm. Köşede duvara yaslanmış, ona bakıyordu.
"Benim ne istediğimi zerre umursamıyor. Kendi bildiğinden şaşmıyor. Güzel olabilir ama bazen inanılmaz derecede aptal olabiliyor."
Bu acımasız sözler Brian'dan geliyordu. Erkek arkadaşımın benim hakkımda böyle konuştuğunu duyunca kalbim kırıldı.
"Sana defalarca söyledim, o sana layık değil," dedi Amanda, elini koluna koyup ona doğru sokularak.
Gözlerim faltaşı gibi açıldı.
Öpüşüyorlardı.
Ve kardeşçe bir öpücük de değildi bu.
O an, bu ilişkiyi yürütmeye çalışan tek kişinin ben olduğumu anladım.
"Siz ikiniz iğrençsiniz!" Tam bir şeyler söyleyecekken Ruby benden önce davrandı.
Brian hızla geri çekildi.
"Tessa... Göründüğü gibi değil!"
Brian bana doğru gelmeye başladı.
"Açıklayabilirim..."
"Bitti artık!" dedim gözlerim dolarken. "Bu ilişki için yeterince çabaladım, Brian."
"Ama bir yalancıya asla katlanmam," dedim her kelimeyi tane tane vurgulayarak.
"Değmez," diye mırıldandı Ruby, kolunu omzuma atıp beni partiden dışarı çekti.
Brian kapıya kadar bizi takip etti, sonra durup gitmemize izin verdi.
Son kez ona baktığımda, gözyaşlarımı tutmamak için kendimi zor tuttum.
Ama aynı zamanda içimde bir rahatlama hissi vardı.
Belki de hayatta her şey için bu kadar çabalamama gerek yoktu, özellikle de Brian gibi biri için.
"Nereye gidiyoruz?" diye sordum Ruby'ye.
"Göreceksin," dedi sinsi bir gülümsemeyle.
Şehir merkezine kadar yaklaşık yarım saat araba kullandık, sonra arabayı park etti.
"Bir bara gidiyoruz," diye duyurdu sonunda. "Rahatlaman ve o kaybedeni unutman gerek."
İç çektim ve arabadan indim, neon ışıklarıyla parıldayan bara doğru yürüdüm.
Yürürken uzun boylu, yakışıklı bir yabancının yanından geçtim.
Anında tüylerim diken diken oldu.
Duraksadım ve arkama baktım, o da bana bakıyordu.
Öyle aç bir şekilde bakıyordu ki, sanki menüsünde ben varmışım gibi hissettim.
Tuhaf bir his.