Tessa'nın Ağzından
Sadece tek gecelik bir ilişki yaşadım... bir jigolo ile.
Uyandım ve pencereden sızan solgun güneş ışığı sabahı müjdeliyordu.
Dün geceki anılar tüm bedenimi karıncalandırdı. Kesinlikle inanılmazdı ve ne zaman böyle dokunulduğumu hatırlamıyorum bile. Bu adam, dün gece ne yaptığını kesinlikle biliyordu.
En azından Brian için gözyaşı dökmüyorum.
İhaneti ne kadar acı verse de, ondan gerçekten kurtulabileceğimi hissediyorum. Belki de birini unutmanın en iyi yolu, yeni birinin koynuna girmektir.
Bu düşünceyle yanaklarım al aldı.
Yatakta doğrulurken, etrafıma çatık kaşlarla baktım.
Burası, belli ki kral yataklı bir ana yatak odasıydı. Geniş bir alana sahipti, ancak her yer örtülerle ve tüllerle kaplıydı. Perdeler, dışarıdan gelen doğal ışığı emerek mekanı neredeyse kasvetli hale getirmişti.
Boynumda hafif bir sızı hissettim, elimi boynuma götürdüğümde küçük bir şişlik fark ettim. Hızla yataktan kalkıp kot pantolonumu ve kapüşonlumu geçirdim, ardından banyoya yöneldim.
O lavabonun üzerinde ne kadar tutkulu olduğumuzu hatırladıkça yüzüm alev aldı.
Yere baktığımda kristal sabunluğun temizlenmiş olduğunu gördüm.
Boynumdaki ısırık izini görünce kaşlarımı çattım.
Dün gece ne kadar eğlenceli olsa da, o jigolo vücudumda izini bırakmıştı. Garip olan, bunu yaparken dün gece hiç acı hissetmemiş olmamdı. Boynumu yalayıp ısırdığını hatırlıyorum, ama o an iyi hissettirmişti.
Acı ancak bu sabah başlamıştı. Ayrıca kızarmış ve böcek ısırığı gibi hafifçe şişmişti.
"Ah," diye mırıldandım, yüzümde tarifsiz bir bezginlikle.
Banyodan çıktım ve bu adamın yatak odasında öylece durdum. Buranın bu kadar karanlık olmasından hoşlanmadım ve tam olarak nerede olduğumu merak ettim. Perdeleri açmak için pencereye yöneldim. Güneş ışığı içeri sızmaya başlarken ve bahçeye benzeyen bir şeyi fark ettiğimde, bir çift el perdeleri hızla kapattı.
Aniden arkamı döndüğümde, jigolonun bana dik dik baktığını gördüm. Kaşları çatılmıştı ve gözlerinin artık kırmızı olmadığını fark ettim.
Belki de hiç kırmızı değillerdi. Belki de sarhoş beynim bana oyun oynuyordu. Mantıklı olan tek açıklama buydu.
Benden sadece birkaç santim uzakta duruyordu ve bakışları dudaklarıma inene kadar vücudumu süzdü. Kalbim göğsümde deli gibi çarpıyordu ve bir an için sesini duyabileceğinden endişelendim.
O benden bir adım uzaklaşana kadar nefesimi tuttuğumu fark etmemiştim.
"Kahvaltı için aşağı gel," dedi ve elini uzattı.
Bir an tereddütle eline baktıktan sonra tuttum.
Beni yatak odasından çıkarıp uzun ve geniş, spiral bir merdivenden aşağıya indirmesine izin verdim. Evinin büyüklüğü karşısında hayrete düşmüştüm ve bir jigolonun maaşıyla böyle lüks bir evi nasıl karşılayabildiğine akıl erdiremiyordum.
Yemek odasına girdiğimizde, üzerinde iştah açıcı yemekler, portakal suyu ve kahve bulunan büyük ahşap bir masa gördüm.
Yemekleri görür görmez midem guruldadı.
"Kahvaltıda ne yiyip içmekten hoşlandığını bilmediğim için çeşitli şeyler hazırladım," dedi ve benim için bir sandalye çekti.
Kesinlikle çekici bir jigoloydu. Ruby'ye böyle zarif bir adamı seçtiği için hakkını vermek gerekiyordu.
Otururken, "Mükemmel," dedim.
Karşıma oturdu ve ben yemeğe başlarken bir an bana baktı. Sonra o da yavaşça yemeye başladı.
"Umarım iyi uyumuşsundur," dedi.
O kadar sıradan bir başlangıçtı ki, hazırlıksız yakalandım.
"Evet, yatağın inanılmaz rahattı," diye cevapladım.
Sanki buna ne cevap vereceğini bilmiyormuş gibiydi, sadece merakla bana baktı. Bir şeyler yapmaya çalıştığı belliydi, ama ne olduğunu çözemiyordum.
"Evin de çok güzel," diye ekledim. "Bu kadar parayı maaşınla nasıl biriktirdin?"
Bu soruyu sorduğum an pişman oldum.
Babam, birinin mali durumu hakkında soru sormanın görgüsüzlük olduğunu öğretmişti, ama ağzımdan çıkmıştı bir kere.
"Sahip olduğum paranın çoğu yatırımlarımdan geliyor," diye rahatça cevapladı. "Yakın zamanda buraya taşındım."
Demek ki jigolo işinde yeni olduğu konusunda haklıydım. Burada olduğu süre boyunca kaç kadınla birlikte olduğunu ve onlarla kıyaslandığında nerede olduğumu merak ettim. Ama bu düşünceyi hemen aklımdan sildim, bunu düşünmek bile istemiyordum.
"Hizmetin inanılmazdı," dedim gözlerinin içine bakarak.
Kaşlarını çattı.
O anda ne kadar kaba davrandığımı fark ettim. Adını bile bilmiyordum.
"Üzgünüm," dedim hızla. "Adını öğrenemedim."
"Joseph," diye cevapladı.
Joseph Evergreen ile aynı adı taşıyordu. Ne garip.
"Ben Tessa," dedim karşılık olarak ve ismimi umursayıp umursamadığını, yoksa onun için sadece bir müşteri mi olduğumu merak ettim.
Bu bana bir şeyi hatırlattı.
Çantamı kaptım.
"Ruby sana ne kadar ödedi bilmiyorum ama sana bahşiş vermek istiyorum-"
"Neden bana para veriyorsun?" diye sordu, tam çantamdan 20 dolar çıkarırken.
Gözlerimi ona diktim.
"Performansın için..."
Yüzüm kızardı.
"Performansım mı?"
"Evet-" diyecektim ki, ne kadar kafası karışık olduğunu görünce duraksadım. "Dün gece ne olduğunu biliyor musun?"
Bir an sonra idrak yüzüne yansıdı ve parmaklarını koyu renk saçlarının arasından geçirdi.
"Üzgünüm, tanıştığımız ilk gün seks yapmanın aceleye geldiğini biliyorum. Ama birbirimizi çabucak tanıyabiliriz ve senin için yeterince iyi bir erkek arkadaş olmaya çalışırım..."
Neredeyse kahvem boğazımda kalıyordu.
"Erkek arkadaş mı?!" diye haykırdım, ona şaşkınlıkla bakarak.
Neden bahsediyordu bu?
"Evet," diye cevapladı. "Seninle yattıktan sonra seni öylece bir kenara atamam."
"Ama bu senin işin değil mi?"
Şaşkın bakışları geri döndü.
"Ne demek istediğini anlamıyorum," dedi beni dikkatle incelerken.
"Bir dakika müsaade eder misin," dedim çantamdan telefonumu alırken. "Sanırım arkadaşıma nerede olduğumu haber vermeliyim."
Yemek odasından aceleyle çıkarken gözlerini ensemde hissediyordum. Telefon ekranına baktığımda Ruby'nin dün gece beni en az üç kere aradığını görünce kaşlarımı çattım.
"Tessa! Neredeydin? Dün gece senin için deli gibi endişelendim. Aniden ortadan kayboldun," diye bağırmaya başladı telefonu açar açmaz.
"Üzgünüm. Bana ayarladığın jigolo ile gittim-"
"Ne? Tessa, ne saçmalıyorsun? Ben sana jigolo falan ayarlamadım."
















