Gözlerime inanamayarak defalarca kırpıştırdım. Gördüğüm bir serap mıydı? Zihnim bana oyun mu oynuyordu? Önümdeki bu korkunç manzara ne kadar uzun süre bakarsam o kadar gerçek olunca şüphelerim dağıldı.
Bu binanın en tepesine koşarken içimde hissettiğim o heyecan yavaşça söndü. Elimdeki kâğıtlar, yenilgiyi kabullenmişçesine yavaşça aşağı düştü.
"Tebrikler! Hamilesin." Doktorun tebrikleri, kulaklarımda yankılanan, zonklayan kalbimin sesiyle yer değiştirdi. Damarlarımda öfkeyle kaynayan, acıyla çürümüş kanım dolaşırken, şahit olduğum manzara yüzünden gözlerim doldu.
O çok iyi tanıdığım, yarı çıplak kızıl saçlı kadın, altı aylık kocamın göğsüne yaslanmış, sıkıca sarılıyordu. Kocamın, onu özlem ve sevinçle süzdüğünü dehşetle izledim. Onu nikâh masasında terk eden eski aşkı geri dönmüştü!
Ofis kapısının camı, onların bu aleni yakınlaşmasını zerre gizlemiyordu. Her şey apaçık ortadaydı.
Aslında bunun olacağını bilmeliydim. Dante Crawford, kendisinden ve kaçıp giden eski nişanlısından başkasını sevemezdi.
Gözlerimi yakan yaşları kırpıştırarak, göğsümdeki sıkışmaya rağmen derin bir nefes aldım. Bu iğrenç sahneyi bozmaya kararlı bir şekilde kapıyı ittim. Bir elimde yeni öğrendiğim haberleri sıkıca tutarken, diğer elimle kendime yol açarak içeri daldım.
İkisinin de yüzsüzlüğüne bakın! Özellikle de sevgili kocam, zerre utanmıyor gibiydi. Gerçi neden utansındı ki? Onun için her şey bir sözleşmeden ibaretti. İstediği gibi çiğneyebileceği maddelerle dolu bir sözleşme.
"Burada neler oluyor böyle?" İçimdeki acıyı belli etmeden, yeterince öfke ve nefret dolu bir sesle sordum.
"Ah, Sophia, aslında seninle konuşacaktım bu konuyu ama iyi ki geldin." Dante, sanki olanlara dair dürüst bir açıklamayı hak etmiyormuşum gibi, olabildiğince rahat bir şekilde konuştu.
Kafam karışmış bir halde kaşlarımı kaldırarak daha fazla konuşmasını, belki biraz olsun aydınlanmayı umdum.
"Boşanmak istiyorum." Bir an için yanlış duyduğumu sandım, kelimeler zihnimin bir oyunu gibiydi. Ama o sözler, odada yankılanan bir tokat gibiydi.
"Boşanmak mı?" diye sordum, şaşkın ve hazırlıksız yakalanmış bir şekilde. Gözlerim, Pheobe ile Dante arasındaki o küçük mesafeye takıldı.
Pheobe'nin ona yaptıklarından sonra ondan nefret ettiğini sanıyordum. Onca rezilliğe, babasının onu bu evliliğe zorlamasına rağmen, bu karmaşaya neden olan kadına kin beslemesi gerekirdi. Ama yanılmışım.
Pheobe, Dante'nin sıkı kollarından biraz uzaklaştı, sadece kırmızı ojeli tırnaklarını sergileyerek elini ceketli pazısına koymak için.
"Pheobe ile yeniden birlikteyiz. Bazı şeyleri açıkladı ve onu affetmeye karar verdim." Dante bunları söylerken, yanındaki kadın kendini beğenmiş bir şekilde sırıtışını gizlemeye çalışıyordu.
Gözlerimi ondan ayırıp Dante'ye baktım. "Ama biz evliyiz." diye hatırlattım. Alaycı bir şekilde güldü.
"Sadece beni tuzağa düşürüp evlenmeye zorladığın için." Şaşkınlıkla ona baktım. Bu soğuk tavır ona hiç benzemiyordu. Tabii ki, evliliğimize yol açan skandalda parmağım olduğuna inanıyordu.
"Dante, lütfen, bir daha düşün. Böyle aceleci bir karar verme." diye yalvardım, elimdeki kâğıtları sımsıkı tutarak. "Sana söylemem gereken bir şey var ama..." Gözlerim Pheobe'ye kaydı. "Bunu özel olarak konuşmak isterim." Onun yanında konuşmak istemiyordum.
Dante, isteğimi umursamayarak elini havada salladı. "Ne söyleyeceksen Pheobe'nin yanında söyleyeceksin." diye tersledi. Bir an için, bunun son altı aydır tanıdığım adam olduğuna inanamadım.
Aşık olduğum için evlenmeyi kabul ettiğim adam. Onu bir skandaldan kurtarmak için evlendiğim adam. Sanki yabancı gibi yaşıyorduk! Elimdeki kanıt, bunun tam tersini söylüyordu.
O, karnımdaki bebeğin babasıydı. Ama ona bu heyecan verici haberi vermek için buraya gelen o hevesli kadın ölmüştü. Güvenmediğim Pheobe'nin yanında bu hayati bilgiyi asla ağzımdan çıkarmayacaktım.
Zaten, fikrinin bu kadar çabuk değiştiğine bakılırsa, Dante muhtemelen eski aşkının büyüsüne kapılmışken bu çocukla hiçbir ilgisi olmak istemeyecekti.
"Ne var?" Pheobe, Dante'nin kolunu okşarken sabırsızlıkla sordu. "Söyleyeceğini söyle de kurtulalım."
"Aslında... fikrimi değiştirdim." diye mırıldandım acı bir şekilde.
"Madem her şey halloldu, umarım yarın sabahtan önce evimden çıkarsın. Yardımların için teşekkürler Sophia, ama artık sana ihtiyacım yok." Ağzımı açıp bir şeyler söyleyecektim ki, sözümü kesti. "Eğer anlaşma gereği ödenmesi gereken parayı soracaksan, bil ki gün bitmeden hesabına yatırılacak. Durumu düzeltmek için de boşanma evrakları birkaç gün içinde sana gönderilecek." dedi, ses tonunda kesinlik ve gözlerinde sabırsız bir ifadeyle.
Boğazımda oluşan o acı yumruyu yutmaya çalıştım. Tüm bunların yaşanıyor olması bile şok ediciydi.
"Dante, lütfen. Bana bunu yapamazsın. Ne şimdi, ne de bu şekilde." diye yalvardım. Alt dudağım titriyordu ama bu ikisinin önünde gözyaşlarımı akıtmamaya kararlıydım.
Pheobe öne atıldı. "Ne dediğini duydun. Kendini tekrar etmesine gerek yok. Eşyalarını topla ve onu rahat bırak. Onu hiç istemediği bir evliliğe hapsettin ve şimdi özgür." Son kelimeyi özellikle vurguladı. Burnumun direği, ona karışmamasını söylemek için sızlıyordu ama bu kaybedilmiş bir savaştı.
Dante kararını vermişti ve ben de burada oturup onu ikna etmeye çalışmayacaktım. Özellikle de Pheobe zafer sarhoşu bir şekilde yanında dururken.
Kâğıtları saklayıp başımı salladım ve arkamı dönüp gittim. Heyecanla başlayan bir gün, kâbusa dönmüştü. Dante'yi üç yıl önce asistanı olarak çalışmaya başladığımdan beri, son altı aydır hayatımı paylaştığım zamandan beri sevmiştim. Bu tanıdığım Dante değildi. Belki de onu hiç tanımamıştım.
Şimdi sahip olduğum tek şey, karnımdaki o minik can vardı. Ve onu da tehlikeye atarsam, lanet olsun bana.
Binadan dışarı fırlarken, aklımdan geçen tek şey, Pheobe'nin bana attığı o acımasız, sinsi bakıştı. Kolay kolay korkan biri değildim ama birinin yüzünde bu kadar açık bir kötülükle bana bakması nadir rastlanan bir şeydi.