Şehirde kim bilir ne kadar dolandıktan sonra, bir zamanlar sonsuza dek yuvam sandığım o eve dönme cesaretini nihayet buldum. Yakında eski kocam olacak adamla paylaşmak için can attığım o eve.
Beni, çok yakında veda edeceğim o yere götüren araba, Dante'nin bana özel tahsis ettiği araçtı. Şoförüm Jeffrey, bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı ama ağzını açmaya cesaret edemedi. Dikiz aynasından attığı kısa bakışlar dışında, gözünü yoldan ayırmadı ve tek kelime etmeden beni, eşyalarımı toplayacağım o eve geri götürdü.
Başım, serin deri koltuğa yaslanmış, bu sabah yaşananları tekrar tekrar zihnimde canlandırıyordum. Hâlâ inanamıyordum. Evli bir çift olarak onca şeyi paylaştıktan sonra Dante'nin böyle bir şey yapabileceğine... Tabii ki normal şartlarda evli değildik ama iki yabancının asla paylaşamayacağı kadar çok şey yaşamıştık. Dante, evliliğimize neden olan skandalın suçunu hep bana atardı ama benim hiçbir suçum yoktu.
Göğsümde keskin bir acı belirirken, olanları kabullenmeye çalıştım ama başaramadım. Dante'yi dünyadaki her şeyden çok seviyordum ve daha bu sabah, bir çocukla taçlanacak geleceğimizi hayal etmekten kendimi alamıyordum. Ama o hayatı artık yalnız yaşayacaktım.
Araba, devasa siyah kapılara yaklaştıkça, o tanıdık sıcak yuva hissi kayboldu. Jeffrey aracı kapılardan içeri sürdü, asfalt yolda ilerleyerek o büyük malikanenin önünde durdu. Kemerimi çözerken Jeffrey kapıyı açtı. Dışarı adımımı atıp gözlerimi güneşe alıştırmaya çalışırken, dehşet verici bir manzarayla karşılaştım.
Pheobe, evin girişinde dikilmiş, kollarında bir yığın eşyamı tutuyordu. Bir eliyle eşyaları sıkıca kavramış, diğeriyle daha fazlasını yakalamaya çalışıyor ve sonra da hepsini merdivenlerden aşağı fırlatıyordu.
Bu kadının küstahlığı ve acımasızlığı karşısında içimde öfke kabardı. Dante'yi elde etmişti. Zafer onundu. Daha ne istiyordu? Beni daha fazla aşağılamasına gerek yoktu ki, işte tam da bunu yapıyordu.
"Ah, bakın kim gelmiş! Gösterimizin yıldızı! Seni bekliyordum. Yolculuğuna ufak bir katkıda bulunayım dedim, ne de olsa veda hediyesi sayılır." Alaycı bir gülümsemeyle son kalan kıyafetlerimi de havaya savurdu.
"Keşke o suratını hiç görmeseydim," diye karşılık verdim. Ama o, tepkime keyifle sırıttı.
Jeffrey'nin gitmiş olmasına ve etrafta kimsenin olmamasına sevindim. Yoksa kendimi daha da küçük düşmüş hissederdim.
Bacaklarım, çimenlerin üzerine saçılmış eşyalarımın arasında hareket ediyordu. Henüz toplamaya niyetim yoktu. Kapıya yaklaştığımda Pheobe yolumu kesti.
"Nereye gittiğini sanıyorsun?" Sanki evin sahibiymiş gibi tek kaşını havaya kaldırdı.
Tırnaklarımı geçirme dürtüsüne karşı koyarak ona öfkeyle baktım. "Eşyalarımı toplamaya ve buradan gitmeye. Böylece ne senin o iğrenç suratını görmek ne de bir gün daha bu acıyı çekmek zorunda kalmayacağım." Sözler ağzımdan öfkeyle dökülürken, onun burun delikleri titredi.
"Zahmet etmene gerek yok, canım kardeşim." Sahte bir tatlılıkla konuştu. Üvey kardeş olduğumuzu biliyordu. "Ben senin yerine her şeyi ayağının dibine serdim bile." Fırlatıp attığı eşyalarımı işaret etti.
"Çekil önümden, Pheobe!" Sesim yükseldi ama o kararlılıkla yerinden kımıldamadı. "O eski günler geride kaldı. Bu ev artık Dante ile benim aşkımızın yuvası olacak. Onun kalbinde hep ben vardım. Her zaman da ben olacağım. Sen sadece buna inanmayacak kadar aptaldın. Dante beni her şeyden çok seviyor. Seni bu kadar kolay kapının önüne koymasının tek nedeni de bu. Benim için her şeyi yapar." Zafer sarhoşu olmuş bir şekilde konuşurken, ondan nefret ettim.
Sözleri, açık yaralarıma dökülen tuz gibiydi. Canımı yakıyor, acı veriyor ve haykırmak istiyordum.
Boğazımda oluşan yumruyu yuttum ve dikkatimi tekrar o şeytan kadına verdim.
"Bunu bana değil, kendine söylüyormuşsun gibi geldi," diye alay ettim ve yüzündeki ifadeyi görmekten keyif alarak kıkırdadım.
"Seni sürtük! Sen ne sanıyorsun-" Gözleri elime kayınca sözleri boğazında düğümlendi.
Kahretsin! Hamilelik raporunu saklamaya çalıştım ama çok geçti, görmüştü bile.
"Burada neler oluyor?" Geri çekildim ama çoktan elimden kapmıştı.
"Seni ilgilendirmez." Kağıda uzandım ama onu okuyabileceği kadar uzağa çekilmişti.
Pheobe'nin gözleri faltaşı gibi açıldı ve kağıdın üzerinden bana baktı. Yüzünde bir duygu fırtınası esti ama gözleri öfke ve kıskançlıkla doluydu.
"Dante'nin senden boşanması iyi olmuş. Yoksa başka bir adamın çocuğuna babalık yapmak zorunda kalacaktı," dedi ama sesi titrek çıktı.
"Bu Dante'nin çocuğu, Pheobe. Sadece kabullenmek istemediğin için-"
"Hiçbir şey ifade etmiyor! O çocuk piç olarak doğacak!" diye bağırdı ve artık kendimi tutamadım.
Sanki kendi iradem dışında, elim havalandı ve yüzüne okkalı bir tokat indirdim. Pheobe acıyla bağırdı ama şoku çabuk atlattı. Hırlayarak üzerime atıldı ve beni savurdu.
Çığlık atarak sendeledim ve bir yere tutunmaya çalıştım ama nafile. Merdivenlerden aşağı yuvarlandım ve başım sert zemine çarptı.
Vücudumda dayanılmaz bir acı hissettim. Nefes almaya çalışırken başım zonkluyordu. Elimle başımı yokladığımda, yüzümden aşağı sıcak ve yapışkan bir sıvının aktığını fark ettim. Metal kokusu burnuma dolduğunda kanadığımı anladım, hem de çok fazla.
Kalkmaya çalıştım ama vücudum kaskatı kesilmişti. Sanki bana itaat etmeyi reddediyordu.
"Bu sana ders olsun!" dedi Pheobe buz gibi bir sesle. Üzerime eğilmiş, gözlerinden nefret okunuyordu. "Bir daha buralarda görünürsen, çok daha kötü sonuçlarla karşılaşırsın!" Beni tehdit etti. Tam gidecek sandım ki, aklıma bile gelmeyecek bir şey yaptı.
"Öf!" diye homurdandı öfkeyle. Topuklu ayakkabısını geriye çekti ve tüm gücüyle karnıma tekme attı.
Acıyla haykırdım. Zihnimden binlerce düşünce geçti. Elim karnıma gitti ama sanki felç geçirmiş gibiydim.
"Bu anı unutma! Ne kadar güçsüz ve benim merhametime muhtaç olduğunu asla aklından çıkarma!" Yüzüme doğru eğildi. Gözlerimi kapattım ama eli saçlarımı sıkıca kavradı.
"Pheobe, yalvarırım..." İçimdeki cana zarar gelmesini istemiyordum.
"Hamile olman hiçbir şeyi değiştirmez. Dante beni senden daha çok seviyor. Senin veya o küçük piçinin umurunda bile değil." Dişlerini sıkarak acımasızca fısıldadı.
Son bir kez bana nefretle baktı ve homurdanarak arkasını döndü. Topuklarının sesi taş zeminde yankılanarak evin içine doğru yürüdü.
Yardım istemek için ağzımı açtım ama sesim çıkmadı. Aniden, buz gibi bir soğukluk tüm vücudumu sardı. Gözlerim karardı ve bilincimi kaybettim.
Hatırladığım son şey, her şeyin karanlığa gömüldüğüydü.
















