Bakışlarımı Ian'dan kaçırdım. Beyaz bikinili kız yüzme havuzundan çıktı. Siyah bir bornoz alıp bağladı. Ian'a yaklaştı, yanağını öptü ve kulağına bir şeyler söyledi. Umursamaz bir yüzle onu onayladı, ona o kadar önemli olmadığını, sadece bu gece için bir kız olduğunu gösterdi. Kız havuz alanından çıkıp içeri girdi. Bu tür kızlara şaşırmıştım. Onunla nasıl yatabiliyorlardı? Neden bunu yapıyorlardı? Onları asla yapmayacağını açıkça bildikleri halde neden? Bu kızların hepsi tanınmış ailelerdendi. Hatta aileleri bunu biliyordu ama onları hiç durdurmadılar. Kızlarının hayatlarını Alfa'nın tek oğluyla karıştırmayı bekliyorlardı. Ya gelecekteki Luna'sı için onlardan birini tercih ederse? Tüm düşüncelerimi bir kenara itip kanepeden kalktım. Çok fazla düşünmemeliydim. Ian'dan olabildiğince uzak durmam benim için daha iyi olurdu. "Nereye gidiyorsun?" diye sordu Luke. Elinde iki bardak tutuyordu. Bana biraz zaman ayırmak için geldiğini varsaydım. Bardaklardan birini bana uzattı. "Tuvaleti kullanmam gerekiyor," dedim ona. "Ah. O zaman sana yolu göstereyim." Bunu söylerken elini ileriye uzattı. "Luke, nereye gidiyorsun?" diye sordu arkadaşlarından biri. Arkadaşlarına ve sonra Luke'a baktım. "Bana yönü söyleyebilirsin. Kendi başıma gidebilirim." "Hayır, başkalarına güvenemem." "Söz veriyorum, iyi olacağım." Israr ettim. Dışarıda bir koruyucuya ihtiyaç duyan türden bir çocuk değildim. Bana yönü verdi. Havuz kenarından çıkıp oturma odasına girdim. Luke'un gitmemi söylediği yöne doğru yürümeye başladım. Kalabalığın arasından geçerken gözlerim merdivenlere takıldı. Luke, üst katta bulunan tuvaleti kullanmamı önermişti. Ancak merdivenlerde öpüşen bir çifti fark ettiğimde bunu yapmamaya karar verdim. Aşağıdaki tuvaleti bir kıza sordum. Bana bir bakış attı ama sağ köşede olduğunu söyledi. Oraya doğru adım atarken uzun boylu bir çocuk bana çarptı ve sıvının saçlarımdan akmasına neden oldu. Kısa süre sonra bunun bira olduğunu fark ettim. Saçlarımın her yerinde bira vardı ve tamamen ıslanmıştı. "Dikkat etmeliydin," dedi çocuk bana. Onu görmezden geldim ve sağ köşeye doğru ilerledim. Tüm köşenin karanlık olduğunu fark ettiğimde irkildim. "O kız bana doğru yönü mü verdi?" diye mırıldandım bir kapıya doğru ilerlerken. Açtım ve neyse ki bir tuvaletti. Aynaya baktım ve ıslak, bira kokan saçlarımı gördüm. Tuvaleti kullanmadan önce saçlarımı lavaboda hızla yıkadım. Tuvaletten çıkmadan önce gözlüğümü çıkarıp çantama koydum. Yüzümden aşağı akan bira damlalarından dolayı yüzümün koktuğunu hissediyordum, bu yüzden yüzümü yıkadım. Saçlarımdan parmaklarımı geçirerek tuvaletten çıktım. Tuvaletin kapısını kapattığımda, bir kez daha tüm köşe karardı. Geldiğim yöne doğru yavaş adımlarla ilerledim. Uzakta, renkli dumanlar görebiliyordum. Adımlarımı hızlandırmaya başladım ama karanlıkta birinin elimi yakalamasıyla yüksek sesle nefesim kesildi. Bir çekilme hissettim ve sonra kendimi bir duvara yaslanmış buldum. Karanlıkta kişiyi göremiyordum ama bir erkek çocuğunun siluetini görebiliyordum. "Dışarı çıkman neden bu kadar uzun sürdü? Kendi kendine mi oynuyordun?" Derin sesi duyunca gözlerim fal taşı gibi açıldı. Bu Ian'dı! Bana yaklaştı ve kokladı. "Neden şu anda farklı kokuyorsun? Ne tür bir koku sürdün? Beğendim," dedi yüzünü boynuma yaklaştırarak. O anda o kadar şaşırmıştım ki tek kelime edemedim. Burnunun ucu boynuma temas etti ve yavaşça cildime sürdü. Göğsüm sıkıştı. Nefesim kesildi. "Siktir! Çok güzel kokuyorsun." Vücudunun benimkine yaslandığını ve ellerinin belimi sardığını hissedebiliyordum. Sıcak nefesini yanağımda hissedebiliyordum. Ne olduğunu bilmiyordum. Neden bana yaklaşıp beni böyle yakaladı? Ama bir şey söyleyemeden, sıcak bir çift dudağın benimkine değdiğini hissettiğimde karanlıkta gözlerim fal taşı gibi açıldı. Dudaklarını benimkilere bastırmadan önce hiçbir şeyi anlamam için bana bir şans vermedi.