"KESİNLİKLE OLMAZ! Eski serseri Aaron'la, senin bana söylediğin için çıkmayacağım. Unut gitsin. Şimdiye kadar aptal fikirlerini dinledim ama burası benim için kırmızı çizgi," dedim. Aniden cesur hissediyordum. "Söylediklerimi yapacaksın Jane, yoksa hayatını cehenneme çeviririm," dedi Jake dişlerini sıkarak. "Bu adil değil!" diye bağırdım. "Onu neredeyse hiç tanımıyorum. Neden beni işine karıştırıyorsun? Sanki arkadaşız!" diye haykırdım. "Arkadaş olmamıza gerek yok. Sen onun kız kardeşisin, bu yüzden onunla ilgili tüm içeriden bilgilere sahipsin. Şimdi de benim kanat adamım olacaksın," diye sırıttı. "Ayrıca rakibimi, yani kardeşimi uzaklaştırma aracım," diye ekledi. Ne şanslıyım, diye düşündüm. "Sen bir aptalsın," diye mırıldandım. "Bana ne dedin?" dedi, gözlerinde öfke parlıyordu. "Hiçbir şey! Hiçbir şey demedim!" dedim hızlıca. Daha fazla üstelemedi. "Seni izliyor olacağım. Bu hafta sonu Aaron'la randevuya çıktığını görmeliyim," dedi ve uzaklaştı. Orada sersem gibi durdum. Bana neler oluyor böyle? Belki de aşırı tepki veriyordum. Belki Aaron'la çıkmak iyi bir şey olurdu. Kendi özgür irademle yapmıyor olsam bile, bu harika bir randevuya dönüşebilirdi. Belki Aaron harika bir adamdır ve biz bir çift oluruz, sonra bir gün evleniriz ve daha fazla serseri üretir ve toplumu kirletiriz. İğrenç, ben ne düşünüyorum böyle? Aklımı kaçırıyorum. Ama her halükarda, Aaron'u Jake'e karşı bir kalkan olarak kullanabilirim. Eğer benden hoşlanırsa, beni ondan koruyacaktır, değil mi? Kararımı verdim. Aaron'a mesaj atıp onunla bir randevu ayarlayacağım. Hiçbir şey olmasa bile, şimdilik Jake'i tatmin edecektir. Daha sonra Aaron'a hızlı bir mesaj gönderdim. Telefonum 15 dakika içinde titredi, cevabını aldığım anlamına geliyordu. Sonunda mesaj attığına sevindim. Sana gönderdiğim çiçekleri beğendin mi :)? Yazıyordu mesajında. Evet, güzeller, diye cevapladım. Bu benimle çıkma fikrini değiştirdiğin anlamına mı geliyor? diye sordu. Belki ;), diye cevapladım. Harika, cuma günü sinema ve akşam yemeğine ne dersin? diye mesaj attı. Düşündüm. Sanki erkekler benimle randevuya çıkmak için sıraya girmemişlerdi, bu yüzden cuma günüm tamamen boştu. Cuma günü iyi olur, dedim. Mükemmel, seni saat 8'de alırım, diye geri mesaj attı. Tam bir kaybeden olmam ve hayatımın olmaması gerçeğinden miydi, randevumuzu dört gözle beklediğimi fark ettim. Bir erkekle ilk randevum. Hem de yakışıklı bir adamla. Zorlanmış hissetmemeli ve tadını çıkarmalıyım. Siktir et Jake'i ve Liliana'yı. Bu benim parlayacağım zaman. Tek taşla üç kuş vurmak gibi olacak. Cuma gecesi dışarı çıkacağım, Liliana'yı kıskandıracağım ve Jake'i başımdan savacağım. Belki Aaron'dan Jake'i tehdit etmesini isterim, böylece bana artık zorbalık yapmaz. Bu başıma gelen en iyi şey olabilir. Ertesi gün kafeteryanın dışında oturmuş, kendi halimde işime bakıp sandviçimi huzur içinde yiyordum ki, Liliana üzerime bir buldozer gibi gelmeye karar verdi. "Jane, seni aptal fahişe!" diye bağırdı Liliana bana. "Küçük kız kardeşine böyle şeyler söylemek hiç hoş değil, Lili. Aç olmalısın. Al, sandviçimden bir ısırık al ve sakinleş," dedim ve sandviçimi ona uzattım. "Siktir et sandviçini!" dedi ve sandviçi elimden düşürdü. "Hey!" diye bağırdım ve aşağı baktım. 5 saniye kuralı bütün bir sandviç için geçerli mi? Hala kurtarabilir miyim? Denememeye karar verdim ve ona ters ters baktım. "Bunu neden yaptın?" diye sordum. "Jake az önce bana senin ve Aaron'un birlikte dışarı çıkacağınızı neden söyledi? Sana özellikle yapmamanı söylemiştim!" diye sızlandı. "İlk olarak, cuma günü ilk randevumuza çıkıyoruz, bu yüzden henüz resmen birlikte değiliz ve ikincisi, bu seni ilgilendirmez," dedim umursamazca. "Senden nefret ediyorum, seni çirkin sürtük!" diye ağladı Liliana. "Teşekkürler, sen de tam bir örnek kardeş değilsin. Güle güle Felicia," dedim ve ellerimi salladım. Hışımla uzaklaştı. "BANA BİR SANDVİÇ BORÇLUSUN!" diye arkasından bağırdım ama o çoktan gitmişti. Böyle bir kardeşi hak etmek için ne yaptım bilmiyorum. Pekala, şimdi bütün gün aç kalacağım. Jake'i dolabının yanında Mandy Smith ile flört ederken gördüm. Liliana'ya aşık olmak da neyin nesi. Ne küstah bir pislik. Bana baktı ve gözlerimiz buluştu. Hızlıca gözlerimi kaçırdım ve ders kitaplarımı çıkarmak için dolabımı açmaya devam ettim. Kapıyı kapattığım anda, Jake tam orada, yüzüme sadece birkaç santim uzakta dururken neredeyse kalp krizi geçiriyordum. Kişisel alan lütfen! "Selam Janey," diye sırıttı. "Bak, Aaron'la dışarı çıkacağımı söyledim, tamam mı? Bu yüzden beni sıkıştırmayı bırak," dedim. "Biliyorum, teşekkürler. Harika olacaksın," dedi ve başımı okşadı. "Güzel o zaman, sorun yok. Peki neden buradasın?" diye sordum. "Senin matematik delisi olduğunu duydum," dedi rahat bir şekilde. "Matematikte iyiyim, bu doğru," dedim ve ona şaşkınlıkla baktım. Neredeyse bir inek değilim, pislik. "Harika, işte matematik ödevim. Pazartesiye kadar bitir," dedi Jake ve bir kağıdı dolabıma sıkıştırdı. "Ne halt...kesinlikle olmaz! Senin için daha fazla iyilik yapmayacağım, pislik," dedim öfkeyle. Bu artık kontrolden çıkıyor. "Ayrıca, sen son sınıf öğrencisisin ve ben üçüncü sınıf, bu da ileri matematik dersin olduğu anlamına geliyor. O zaman bunu nasıl yapabileceğimi nereden bilebilirim?" "Çünkü sen zekisin, Janey. Geçen yıl matematik kulübünde olduğunu ve bir matematik yarışmasında ödül kazandığını bilmediğimi sanmıyorum. Yani bu boku çözebileceğin anlamına geliyor," diye alay etti. Ha? Bunu nereden biliyordu? Daha önce Jake ile hiç konuşmamıştım. "Bunu yapıp yapamayacağımdan bağımsız olarak, yine de yapmıyorum! Bu yüzden bunu geri al ve git buradan, pislik!" dedim ve kağıdı ceketine sokmaya çalıştım. Ama bunun yerine elimi tuttu ve bana dikkatle baktı. "Dinle buraya, inek, Liliana'yı elde etmeme yardım etmek için yeterince çabalamadığın için zaten sinirliyim. Bu yüzden beni kızdırma," dedi. Tamam, sert davranmaya ve ona karşı durmaya çalışıyorum ama çok göz korkutucu. "Bak Jake. Hile yapmayı onaylamıyorum. O zaman cuma günü sana yardım etmeye ne dersin? Zaten kardeşinle randevuya çıkacağım, bu yüzden sonra gelebilir ve birlikte yapabiliriz?" diye umutla sordum. Jake ile daha fazla zaman geçirmek istemiyordum ama onun için ödevini yapan kölesi de olmak istemiyordum. Teklifimi değerlendirmek ister gibi derin düşüncelere dalmış gibiydi. "Pekala, sana yardım etmene izin vereceğim ama işin çoğunu sen yapacaksın," diye ilan etti. İç çektim.