Beş gün sonra Justin, kahvaltının ardından sekreteri Ian Harris'i ofise çağırdı. "Anna hakkında daha fazla şey öğrendin mi?" Adam, tavandan tabana kadar olan pencereye dönerek Savrow'un şehir manzarasına baktı. İri ve uzun yapısı son derece baskıcı bir hava yayıyordu. "Şey... Üzgünüm, Bay Salvador. Herhangi bir ilerleme kaydedilmedi." Ian gergin bir şekilde terini sildi. "Genç hanımefendi o gece ayrıldıktan sonra, eskiden çalıştığı huzurevine geri dönmedi. Ayrıca bizzat araştırmak için memleketi Fogville'e de gittim, ancak daha önce verdiği adres sahteydi. O küçük kasabada Brown ailesi diye bir şey yoktu." "Adres sahte miydi?!" Justin aniden döndü. Gözleri karanlık ve korkutucuydu. "Evet. Detaylarını kontrol etmek için yerel polis merkezine gittim, ancak genç hanımefendinin tarifine uyan kimseyi bulamadılar." Ian, Bella'ya üç yıldır "genç hanımefendi" diye hitap ediyordu, bu yüzden bu alışkanlığı değiştirmesi biraz zaman aldı. Justin şok olmuştu. 'Ben kiminle evlendim böyle? Bir casusla mı?' diye düşündü. "O gece Asher Thompson ile ayrıldı. Ondan herhangi bir ipucu bulamadın mı?" "Eğer Bay Thompson genç hanımefendiyi saklamak niyetindeyse, muhtemelen hiçbir şey bulamayız..." "Genç hanımefendiyi saklamak" sözleri Justin'in kaşlarını öfkeyle kaldırmasına neden oldu. "Asher Thompson her zaman düzgün bir adam olmuştur. Nasıl olur da karımı çalar?" "Şey... Aslında çalmak sayılmaz. Daha çok bayrağı devralmak gibi..." Justin, Ian'a hançer gibi bakışlar fırlattı, Ian o kadar korkmuştu ki nefesi kesildi. Asher'ın o gece Anna'yı koruduğu görüntüsü hala Justin'in zihnindeydi. Asher, Anna'ya çok aşık görünüyordu. Nedense Justin bu duruma üzülmüştü. Sıkıcı karısı Asher Thompson'ı nasıl büyüleyebilmişti? Seçkin çevrede Asher, duygusuzluğuyla kötü şöhretliydi. Peki neden Anna'ya yardım etmişti? Justin, boşanma kağıtlarını imzaladıkları geceden bir sahneyi hatırladı. ——"Justin, lütfen evli kalabilir miyiz?" ——"Çünkü seni seviyorum!" "Ne yalancı!" Justin gözlerini kıstı. Vücudundan bir ürperti yayıldı. Ne kadar çok düşünürse o kadar sinirleniyordu. Bu kısır bir döngüydü. Tam o sırada telefonu masada titredi. Justin düşüncelerini bir kenara itti ve arayan kimliğinde Rosalind'i gördü, bu yüzden aceleyle aramayı cevapladı. "Rose, ne oldu?" "Justin, ofisinin lobisindeyim. Beni yukarı çıkarabilir misin? Sana atıştırmalık bir şeyler yaptım ve en kısa sürede denemeni istiyorum." Rosalind'in telefondaki aşırı tatlı sesi Ian'ın titremesine neden oldu. "Aşağıda mısın?" Justin şaşkınlıkla kaşlarını çattı. "Evet. Beni görmek istemiyor musun?" Rosalind yumuşak bir şekilde sordu. "İstiyorum. Ian'ı seni yukarı getirmesi için göndereceğim." Telefonu kapattıktan sonra Justin biraz somurtkanlaştı. Henüz Anna ile boşanmayı sonuçlandırmamıştı ve boşanma haberleri henüz kamuoyuna açıklanmamıştı. Rosalind'in bu kadar hassas bir zamanda ofisini ziyarete gelmesi, Justin halledebilecek olsa bile gereksiz sorunlara yol açabilirdi. Tam o sırada telefonu tekrar titredi. Justin ekrana baktı ve gergin hissetti. "Evet, Büyükbaba?" "Seni serseri! Söylediğim her şeyi görmezden mi geldin?!" Justin'in dedesi Nigel Salvador telefonda bağırdı. "Anna ile evlendiğinden beri o Rosalind kızıyla hiçbir temas kurmana izin vermediğimi söylemiştim! Sözünü bozdun ve hatta onu ofise mi getirdin?! İtibarını umursamıyorum. Anna'nın bu konuda ne hissedeceğini düşün! Hemen kıçını buraya getirsen iyi olur!" ...... Resepsiyon odasındaki hava boğucuydu. Nigel bir bastona yaslanmış, kişisel sekreteri ve oğlu Gregory'nin yardımıyla sandalyeye oturmuştu. Yüzü asıktı. Justin büyüklerinin önünde dururken, Rosalind Nigel'in deyimiyle "Bu sürtük benim zamanıma değmez!" denilerek dışarıda kilitli tutuluyordu. "Söyle bana! Seninle o kadın arasında neler oluyor?!" Nigel bastonunu yere vurdu. "Baba, lütfen sakin ol..." Gregory aceleyle babasının sırtını sıvazladı ve Justin'e ters ters baktı. "Büyükbaba, üç yıllık evlilik sözleşmemiz sona erdi." Justin'in sesi kısık bir şekilde yanıtladı, "Bana sadece üç yıl Anna ile evli kalmam gerektiğini söz vermiştin. Üç yıl dolduğunda, evliliğe devam etmek veya boşanmak bana kalmış." Nigel'in yüzü bembeyaz oldu. Yıldırım çarpmış gibi hissetti. Anna, son üç yıldır Nigel'e her gün eşlik etmişti. Onun arkadaşlığından o kadar memnundu ki, torununun evlilik sözleşmesinin sona erdiğini bile fark etmemişti. Justin kayıtsız bir şekilde ekledi, "Şimdi, bu evliliği bitirmeyi ve gerçekten sevdiğim kadınla birlikte olmayı seçiyorum. İtiraz etmemelisin çünkü Anna da boşanma kağıtlarını imzaladı. Yakında boşanmayı sonuçlandıracağız." "Ne?! Zaten boşandınız mı?!" Nigel öfkeden deliye döndü. Ayağa kalktığında neredeyse yığılıyordu. Justin aceleyle dedesine yardım etmek için atıldı, ancak Nigel onu öfkeyle itti. "Baba! Henüz boşanmayı sonuçlandırmadılar. Sadece kağıtları imzaladılar. Çok fazla sinirlenme. Aksi takdirde felç geçireceksin!" Gregory, babasının kronik hastalığının nüksetmesinden korkuyordu, bu yüzden aceleyle yaşlı adamı teselli etti. "Kahretsin! Zaten çekilmez bir gelinim var. Neden en azından sevdiğim bir torun gelinim olamıyor?!" Justin donakaldı, dedesine elini uzatıp uzatmamakta kararsızdı. Gregory, babasının öfkesinde hiçbir sebep yokken suçlanmıştı. "Ben Anna'yı istiyorum! Git ve onu bul! Anna olmadan ne yemek yiyebiliyorum ne de uyuyabiliyorum. Başka kimsenin torun gelinim olmasını istemiyorum. Sadece Anna'mı istiyorum!" Nigel ne kadar yaşlanırsa o kadar çocuk gibi davranıyordu. Hatta tantrum bile yaptı. "Justin, neden Anna'yı arayıp dedeni görmeye getirmiyorsun?" Gregory ısrar etti. "Büyükbaba, böyle davranmanın bir faydası yok. Şimdi seni ziyarete gelmesini istesem bile evliliğimiz bitti. Devam etmemin imkanı yok." Justin, yaranın üzerindeki bandı yırtmanın daha iyi olduğunu düşündü. Haberi ertelemek yerine, dedesine onu düşünmeyi bırakmasını söylemek daha iyi olurdu. Zamanla dedesinin Anna'ya olan bağımlılığı azalacaktı. "Ahhh!" Nigel'in vücudu titredi ve geriye doğru düştü. Bu sefer Justin ve Gregory korkmuşlardı. Bir doktor çağırdılar ve Nigel'in ilacını aradılar. Justin çaresiz hissetti. Anna'yı aramaktan başka çaresi yoktu. Sonuç olarak Justin sadece otomatik bir ses duydu, "Aradığınız numara artık kullanılmamaktadır." Anna ortadan kaybolmuş ve hatta telefon numarasını bile iptal etmişti. "Kahretsin!" Justin'in gözleri öfkeyle kızarmıştı ve yumruklarını şiddetle sıktı. * Öte yandan, KS World Hotel'in tüm üst düzey yöneticileri, yeni genel müdürlerini karşılamak için ana girişin dışında toplanmıştı. "Yeni genel müdürün genç bir kadın olduğunu duydum!" "Yeni müdürün oteli düzeltebileceğine inanmıyorum. Geçmişteki dört müdür de bunu başaramadı. Ya istifa ettiler ya da transfer oldular. Genç bir kadın gelgiti nasıl tersine çevirebilir?" "Onun Başkan Wyatt'ın kızı olduğunu duydum..." "Başkan Wyatt'ın çok fazla karısı var. Sanırım bu genel müdür onun gözde olmayan gayrı meşru kızlarından biri. Başka neden kızını bu pisliği temizlemesi için göndersin ki?" Herkes kıkırdadı. "İşte geliyor! Yeni patron geldi!" Lüks bir Rolls-Royce ana girişin önünde durdu, ardından birkaç üst düzey Maybach geldi. Konvoy oldukça muhteşemdi. Herkes "9999" plakayı gördüğünde bir an sessizleşti ve nefeslerini tuttu. Görüntüye giren ilk şey, gökyüzüne uzanan siyah bir Louboutin oldu. Bir saniye sonra, çarpıcı bir figüre ve gür siyah saçlara sahip büyüleyici bir kadın arabadan indi. Keskin gözleri soğuktu, bu da kalabalığın bakışlarını kaçırmasına neden oldu. "Herkese merhaba." Bella, pembe dudaklarını araladı ve güzel bir gülümseme sergiledi. "Ben sizin yeni genel müdürünüzüm, ancak gayrı meşru bir kız değilim. Hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm!" Bunu söyler söylemez, birkaç dakika önce hakkında dedikodu yapan insanlar o kadar korkmuşlardı ki soğuk terler dökmeye başladılar. Birkaç dakika önce Bella, otel girişindeki iki güvenlik kamerasını hacklemek için dizüstü bilgisayarını kullanıyordu.