“Kristen, hazır mısın?” diye sordu Jacob. Bana karşı çok sabırsız davranıyordu. Dağınık siyah saçları, kristal berraklığındaki masmavi gözlerine düşüyordu. Başımı çevirip baktığımda, ellerini saçlarının arasından geçirişini izledim. Jacob ateşliydi, hakkını vermek lazım. 1.85 boyunda, epey kaslıydı ama tam benim tipim sayılmazdı. Flört etmesi zevkliydi ama tipim değildi işte.
“Neredeyse,” dedim. Ben Alfa'nın kızıydım. Erkek kardeşim, Jacob'ın en yakın arkadaşı ve bizim küçük arkadaş sürümüzün lideriydi. Colt, her kızın erotik rüyasıydı. Kısa kahverengi saçları ve simsiyah gözleri vardı. Sanırım çene hattının ve kirli sakalının onu ne kadar çekici yaptığını görebiliyyordum. O da baştan aşağı kas yığınıydı.
Ancak, onun ikizi olduğum için birbirimize çok benziyorduk. Ben onun dişi versiyonu olduğum ve erkekler tarafından aşırı derecede arzulandığım için Colt'la sık sık dalga geçerlerdi.
Ancak, Colt benden dört dakika büyük olduğu için Alfa konumunu o alacaktı. Bu da beni istediğimi yapma konusunda serbest bırakıyordu ki bu da dövme yapmaktı. Dövme yapmaya 15 yaşımdayken başlamıştım ve Colt ile ben yakında 18 olacaktık. Jacob'la son seansımdaydım.
“Şunun bitmesi için sabırsızlanıyorum. Bu hafta sonu bir randevum var ve iyi görünmesini istiyorum.” Jacob'ın her hafta sonu yeni bir gözdesi olurdu, o kadar ki artık isimlerini öğrenme zahmetine bile girmiyordum.
Yarı insan yarı kurt adamlardan oluşan bir liseye gidiyorduk. Ancak okula üç farklı sürüden öğrenciler geldiği için dikkatli olmak gerekiyordu. Biz vardık, Mavi Diş sürüsü. Sonra Gece Yarısı Nehri sürüsü ve son olarak da Kara Ay sürüsü. Çoğunlukla sürüler iyi anlaşırdı ama yine de her zaman test edilen bir otorite hissi vardı.
“Merak etme, iyi göründüğünden emin olacağım. Sürümüzü kötü temsil edemezsin.” Jacob, göğsüne sürümüzün armasını dövme yaptırıyordu. Dişlerini gösteren ve dişlerinden mavi kan damlayan bir kurt başıydı. Kim tasarladıysa cuk oturmuş bir tasarımdı ama neyse.
“Sağ ol, Buz.” Buz benim lakabımdı. Colt ise Ateş'ti. Tıpkı alev alev yanan, seksi ve oyuncu olması gibi. Buz ise kimseye teslim etmemeyi seçtiğim soğuk kalbim içindi. Uzun, doğal kıvırcık saçlarım, tüm kıvrımlarım ve bacaklarım dillere destandı. İstediğim herkesi elde edebilirdim. Ancak, Colt genellikle buna bir son verirdi.
Bir keresinde, erkek arkadaşımı bizi öpüşürken gördüğü için tanınmaz hale gelene kadar dövmüştü. O zamandan beri, ona karşı çıkmak isteyen birini bulamadım.
Ben her şeyi hazırlamayı bitirirken Jacob koltuğa yaslanmış duruyordu ki kardeşim ve tayfası içeri daldı. “Son dersi mi ektin?” diye sordu Colt.
Gözlerimi devirerek Jacob'ın üzerine eğildim ve çalışmaya başladım. Önce irkildi ve bana hırladı. “Bunu yapmak istemezsin,” diye uyardım onu. Kız olabilirim ama içimdeki alfa kanı ve aldığım eğitim bu oğlanların hepsini yere serebilirdi.
“Hazır değildim.”
“Katlan buna,” dedim ve devam ettim.
“Buz, sana bir soru sordum.” Colt bir sandalyeye oturdu. Ace, arzuladığım kişiydi ama benim için sonsuza dek dokunulmazdı. Beta'nın oğluydu ve Colt'un Beta'sı olacaktı. Bal rengi kahverengi saçları gözleriyle uyumluydu. Colt'tan sadece biraz daha kısa olmasına rağmen, onun kadar kaslı ve çok daha içine kapanık ve sessizdi. Köşede oturup içkisini yudumlayan ve diğerlerinin aptallaşmasını izleyen tiplerdendi. Beni hep böyle sessiz tipler çekerdi. Tam Jacob'ın karşısına oturdu. Ayağı sandalyenin altındaki demire dayalı, kolları göğsünde kavuşmuş hali, içimi kucağına tırmanıp onunla sikişme arzusuyla doldurdu.
“Seni duydum. Gitmek istemedim.” Makinemi mavi mürekkebe batırıp devam ettim.
“Neden? Bir şey mi oldu?” Colt'un sesi tehlikeli bir tona büründü. Bu üç oğlan, en yakın arkadaşım Emmy ve ben, biz bir gruptuk. Çete demek belki abartı olurdu ama kimse bize bulaşamazdı. Bundan emin olmuştuk.
Neyse ki kapı açıldı ve Emmy içeri girdi. Jacob ondan hoşlanıyordu ama Emmy onu o kadar sık reddediyordu ki, onu kıskandırmak için bu diğer kızlarla çıkıp duruyordu. Ancak, bu sadece Emmy'yi ondan tiksindiriyordu. Ona minnettar bir baş selamı verdim.
O, en hayat dolu insandı. Olabildiğince kıvırcık çilek sarısı saçlarıyla en iyi kadın savaşçılardan biriydi... benden sonra. Çillerle kaplı açık teni, mavi gözlerini gerçekten ortaya çıkarıyordu.
“Nasıl gidiyor?”
“Sulu göz veledin dövmesini bitiriyorum,” dedim gülümseyerek ve devam ettim.
“Harika görünüyor.” Ben arkama yaslanıp dövmeyi bir kağıt havluyla temizlerken Emmy yanıma gelip baktı.
“Sulu göz velet mi?” Jacob bana bir bakış attı.
“Sakin ol şampiyon, sadece şakaydı,” dedim gülerek ve devam ettim. Zil tekrar çaldı, bu sefer giren kişi başka bir sürüdendi.
“Merhaba, dövme için gidilecek yerin burası olduğunu duydum?” Hepimiz ona baktık. Hassiktir. Ace'i bile gölgede bırakırdı. Siyah saçları jöleyle geriye taranmıştı, yeşil gözleri benimkilerle buluştuğunda dünyam durdu. Deri ceketi ne kadar kaslı olduğunu gizlemeye yetmiyordu. Dikkatimi çeken kot pantolonuydu. Biraz dardı ama motorcu botları görünüşünü tamamlıyordu.
İlk tepkimi üzerimden atarak, “Ne arıyordun?” dedim.
“Chris adında birini sormam söylendi. En iyisi oymuş.”
“O benim,” dedim sert bir sesle. Okuldaki çoğu kişi bana Kris derdi, yakın arkadaşlarım Buz. Çok az kişi bana Kristen derdi.
Şaşkınlığı belliydi ama kendini toparlamayı başardı. “Şöyle bir parça yaptırmak istiyordum.” Devasa bir çizim çıkararak bakabilmem için yanıma yaklaştı.
“Nereye istiyorsun?” diye sordum. Aya karşı uluyan bir kurdun bütün bir duvar resmiydi.
“Sırtıma. Tamamını kaplamasını istiyorum. Beş yıllık bir eğitimden yeni döndüm ve dövme yaptırmak istiyorum.”
“Adın ne?” diye sordu Colt.
Yabancı ona baktı. “Adım Alec. Kara Ay sürüsünden Alfa Marc'ın oğlu.” Colt'un elini sıkmak için yanına yürüdü.
Colt ayağa kalktı. Colt'un pek de iyi bir üne sahip olmadığını bildiğimden biraz gerildim. “Colt Jefferys. Mavi Diş sürüsünden Alfa Brian'ın oğlu. Bu da benim ikiz kardeşim, Kristen Jefferys.” Colt başıyla beni işaret etti. “Emmy, gelecekteki Gamma Jacob ve gelecekteki Beta Ace.”
“Buraya gelerek kimsenin alanına girmek istemem. Okuldaki son yılımı burada tamamlayıp transfer olacağım.”
Kendimi tutamadım. “Nereye transfer oluyorsun?” Colt bana bir bakış attı ama onu görmezden geldim.
Alec bana yarım bir gülümseme verdi. “Daha fazla eğitim.”
“Bu parça yaklaşık 1.500 dolara mal olur ve birkaç seans sürer. Acı eşiğine bağlı,” dedim onlara bakmadan. Onun yerine Jacob üzerinde tekrar çalışmaya başladım. Sadece gölgelendirmeyi bitirmem gerekiyordu ve işim bitecekti.
“Referanslarınız var mı?” diye sordu Alec.
Gözlerimi devirerek sehpanın üzerindeki kitabı işaret ettim. Çoğu erkek bir şeye karar vermeden önce işlerimi görmek isterdi. Buna alışıktım ama yine de sinirimi bozuyordu. Alec birkaç dakika ayırıp sayfaları karıştırdı. İnsanları her zaman çok kolay okuyabilmişimdir. Colt bunun bir Alfa Dişi olmamdan kaynaklandığını söylerdi. Her neyse, Alec gizemliydi ve evet, tehlikeliydi ama aynı zamanda değildi.
“Tamam, bitti,” dedim Jacob'a. Dövmenin üzerine biraz sabun sürüp yıkadım, sonra temizleyip iyileştirici bir bant yapıştırdım. “Ne yapacağını biliyorsun. Senin batırdıklarını düzeltmek zorunda bırakma beni. Bu sefer o sürtüklerin tırnaklarını kullanmasına izin verme,” diyerek ona ters ters baktım.
“O bir kereydi!” Jacob kalkıp aynaya baktı. Bu arada ben ellerimi yıkayıp fotoğraf çekmek için kameramı aldım.
“Kıpırdama,” dedim onu ışığa doğru hareket ettirerek.
Klik!
“Mükemmel.” Gitmeleri gerektiğini biliyordum ama Colt'un beni Alec'le yalnız bırakmak istemediğini anlayabiliyordum. “İyiyim ben, kardeşim,” dedim zihin bağlantısıyla. Eldivenlerimi takıp dağınıklığımı temizlemeye başladım.
“Ona güvenmiyorum.”
“Emmy yanımda olacak ve yine geç kalırsan babam seni öldürür.”
“Peki. Gittiği anı tam olarak bilmek istiyorum.” Bu bir emirdi ama ikimiz de bunun bende işe yaramadığını biliyorduk.
“Emredersiniz,” dedim alaycı bir şekilde.
Üç oğlan kalkıp kapıya yöneldi. “Kız kardeşime düzgün davranman gerektiğini söylememe gerek yoktur umarım,” dedi Colt, Alec'e.
Alec'in gözleri tehdit karşısında kısıldı ama harekete geçmedi. “Kadınlara saygısızlık etme gibi bir alışkanlığım yoktur.”
“Buz.” Bana bakıp başıyla selam verdi ve ayrıldı.
“Olanlar için kusura bakma. Bir karara vardın mı?” diye sordum kullanılmış eşyalarımı çöpe atarken.
“Evet, randevu almak istiyorum.” Sandalyeye sprey sıkıp sildim. “Buradaki tek sanatçı sen misin?” diye sordu tezgaha doğru yürürken.
“Evet. Burası benim dükkanım ve sadece benim. Belki bir gün büyütürüm.” Takvimimi açtığımda yarın için bir boşluk olduğunu gördüm. “Yarın saat 16.00'da yapabiliriz. Ne kadar dayanabildiğini görürüz ve ona göre gelecekteki randevuları ayarlarız.”
“Tamamdır. Sabahları antrenman yapıyorum, o yüzden bu saat uyar.”
“İşte doldurman gereken formlar. Çizdiğin şeyi bırak ve bunları doldurup parayla birlikte geri gel.” Ona bir zarf uzattım, o da bana resmi verdi.
“Bu formlar ne için?” diye sordu Alec.
“Benim kim olduğumu, hangi sürüden olduğumu anladığını; bunu özgür iradenle yaptığını ve diğer tüm küçük harfli maddeleri kabul ettiğini belirtiyor. Burası vergilerini ödediğim yasal bir işletme. Tıpkı sürülerin yaptığı gibi.”
“Peki o zaman. Yarın görüşürüz.” Alec kapıya yöneldi.
“Tamam,” dedim tezgahın arkasından çıkarak. Bu öğleden sonra başka randevum yoktu. Emmy ile koşuya çıkıp takılacaktık.
Kapıdan çıkar çıkmaz Emmy başladı. “Aman tanrım. Sen onu becermezsen, ben becereceğim!” Tam bir azgın tekeydi ama yine de bir sınırı vardı. Ne kadar öpüşüp koklaşsa da hâlâ bakireydi. Sadece lafı vardı, icraatı pek yoktu.
“Colt onu kelimenin tam anlamıyla öldürürdü,” dedim çantamı alırken. Yaz başlangıcıydı ve akşam saat 7'de havanın hâlâ 26 derece olmasına lanet ettim. Motorumla gelmiştim, Emmy de öyle.
“Rüya gibi bir çift olmazlar mıydı?” Dışarı çıkıp dükkanımı kilitledim. Tasarıma baktığımda, başardığım şeyden daha mutlu olamazdım. Emmy kendi motoruna yürüdü, ben de benimkinin önünde durdum.
Çantam sırt çantası tarzındaydı, anahtarlarımı ve eşyalarımı içine attıktan sonra kaskımı alıp taktım. Bacaklarımı açıp motoruma kurulduğumda fark ettim ki Alec caddenin karşısında, doğrudan bana bakıyordu.
Tüylerimi diken diken etti. “Onun gibi bir şey,” dedim. Bizi duyabildiğini biliyordum. Dükkan ses geçirmez olarak inşa edilmişti ama dışarısı pek öyle değildi. “Hadi, biraz enerji atmam lazım.” Motorumu çalıştırıp onun hazır olmasını bekledim ve sonra onun önünden geçip gittik. Gözleri bütün zaman boyunca üzerimdeydi.
Gözlerinde anlamadığım bir şey vardı. İlkel bir şeyler.
















