O yorumu görmezden gelmeyi seçtim. "Senin için ne yapabilirim?"
"Angela biraz asabi olabiliyor ama o da buraya nakil oluyor ve okulda sorun çıksın istemiyorum." Neredeyse hayal kırıklığına uğramış hissediyordum... neredeyse.
"Haddini bildiği sürece sorun yok. Aksi takdirde, eminim ki çok geçmeden öğrenir." Bu bir tehdit değil, bir sözdü.
Alex anladığını belirtircesine başını salladı. "Abin sana neden Buz diyor?"
"O isim yakın arkadaşlarıma özel."
"Bu sorumun cevabı değildi."
"Pek cana yakın, sevecen biri sayılmam." Net bir cevap vermedim.
"Buz?" Sanırım Ace beklemekten sıkılmıştı. Alex hiç istifini bozmadı, sadece dönüp onun beden dilini süzdü.
"Erkek arkadaşın mı?"
"Hayır. Yarın görüşürüz," deyip arkamı döndüm. Ace kapıyı benim için açık tutuyordu. Ace kapıyı kapatırken Alec'in motoru patinaj çekerek uzaklaştı.
"Bu da neydi şimdi?" diye sordu Colt, bariz bir şekilde mutsuzdu.
"Onun sürtüğü de buraya nakil oluyormuş ve olay istemiyormuş." Omuz silktim.
"Ona ne dedin?" diye sordu Jacob, pek de dostane olmayan bir tonda.
"Haddini bildiği sürece sorun yok. Ona bunu hatırlatmak zorunda kalmaktan nefret edeceğimi söyledim."
"Nefret... hassiktir." Ace inanamayarak başını iki yana salladı.
"Şöhretin onu uzak tutmaya yeterli olmalı," diye güldü Emmy.
"Ufacık bir kavga yüzünden okulun serseri kızı oldum," diye iç çektim.
"Tek bir kavga değildi ve kızı komaya soktun," diye sırıttı Colt.
"Sürtüğün haddini bilmesi gerekiyordu." Aç değildim ama eve de gitmek istemiyordum.
"Hadi çıkalım." Jacob gazozunun son yudumunu içti.
"Kızlar, sizi bırakayım mı?" diye teklif etti Colt.
"Hayır, eve yürümek istiyorum."
"Hava kararıyor..." Ace pencereden dışarı baktı.
"Sağ ol, baba. Farkında değildim." Sinirle ayağa kalkıp kapıya yöneldim. Emmy hızla peşimden geldi.
"Geç kalırsan başının belaya gireceğini biliyorsun," diye kaşlarını çattı Emmy.
Haklıydı ama Ann'den nefret ediyordum. "Erken gitsem bile başım belaya girecek." Çocukların motorlarının arkamızdan geldiğini duydum.
"Hadi ama, kardeşim. Atla." Colt elini bana uzattı. İç çekerek pes ettim ve motora bindim. Emmy, Ace'in motoruna bindi ve sürü evine doğru yola çıktık.
Yolculuk sadece beş dakika sürdü ve cehennemime geri dönmüştüm. Colt bizi ön kapıda bıraktı ve garaja doğru devam etti. Ön kapıdan içeri adımımızı atar atmaz, yan taraftan bir şey hareket etti.
ŞRAK!
Yüzümde patlayan tokatın acısı başımın sağa savrulmasına neden oldu. O kadar hazırlıksız yakalanmıştım ki hafifçe sendeledim.
"Aptal kız! Bana saygısızlık etmeye nasıl cüret edersin!" diye çığlık attı Luna Ann.
Ona bakarken gözlerimi saf bir nefret doldurdu. Ne olduğunu anlamadan üzerine yürüyüp tokadına karşılık verdiğimde kendimde değildim. Ancak benimki daha güçlüydü ve kadın ağlayarak yere yığıldı.
"NE OLUYOR BURADA?" diye kükredi babam. Başımın belada olduğunu biliyordum ama pişman değildim.
"Kapıdan içeri adımımı attığım anda bana tokat attı! Artık buna dayanamıyorum baba! Annem bile olmayan biri tarafından aşağılanmaktan bıktım! Buradan nefret ediyorum! Doğum günüm geldiğinde gideceğim ve beni bir daha asla göremeyeceksin. O yüzden istediğin cezayı ver ama artık umrumda değil!" Ben öfkeyle bağırırken çocuklar odaya girdi. Gözyaşlarım, dudağımı patlatmasından akan kanla birlikte yüzümden süzülüyordu. Cevap beklemeden odama koştum ve kapıyı çarparak kapattım.
Vücudum zonkluyordu ve bir şeylere vurmam gerekiyordu. Neyse ki Colt, öfkemi ona odaklamama yardımcı olması için bir kum torbası kurmuştu. Defalarca yumruklarken zihnim karardı.
Ancak iki devasa kol beni sarıp göğsüne bastırdığında kendime geldim. Ellerimin üstü kan içindeydi ve kollarım sızlıyordu.
"Buz! Sakin ol!" Colt beni göğsüne sıkıca bastırmıştı. "Çok üzgünüm, kardeşim."
Nefesim düzene girdi ve görüşüm netleşti. Jacob ve Ace de buradaydı. "Emmy eve gitti," dedi Ace, aklımı okurcasına.
"Duş al ve yat," dedi Colt beni bırakırken. Ace yaklaşıp çenemi elinin arasına aldı. Dudağıma bakmak için yüzümü çevirdi.
"Bir şey yok," dedim başımı elinden kurtararak.
"Babamı sakinleşmen için sana izin vermeye ikna ettim. Sabah onu görmen gerekiyor."
"Tamam." Bunun için minnettardım. "Sağ olun."
Çocuklar odamdan çıkarken başlarıyla onayladılar. Telefonumdan bir bildirim sesi geldi. Bakmadan yatağın üzerine fırlattım ve duş almaya gittim.
Sıcak su ellerimin üstündeki yaraları yakıyordu ama bu acıyı memnuniyetle karşıladım. Su sonunda soğudu ve duştan çıktım. Kurulandıktan ve pijamalarımı giydikten sonra yatağa girdim. Telefonum tekrar ses çıkardı. Bu sefer baktım.
Emmy: İyi misin?
Ben: Evet, iyiyim.
Emmy: Sana inanmıyorum ama yarın konuşuruz. Belki Ace zihnini biraz rahatlatır?!
Ben: iyi geceler....
Yine de beni gülümsetmeyi başarmıştı ve anında uykuya daldım.
Ertesi sabah hazırlanmak için erken kalktım. Ann geç uyurdu, bu yüzden babamın ofisinde yalnız olacağını biliyordum. Saçımı yandan ördüm, çenemdeki hafif morluğu saklamak için ince bir kat makyaj yaptım. Son olarak, siyah bir body ile bol bir şort giydim. Bir çift sandalet kapıp ofisine doğru yola koyuldum.
Tak!
Tak!
Tak!
"Gir," diye gürledi babamın sesi.
"Merhaba baba," diyerek içeri girdim ve bir koltuğa oturdum. Sadece ikimiz olduğumuz için tüm o saygı kurallarını göstermek zorunda değildim.
"Kris, neler oluyor?"
"Hayatımı cehenneme çeviriyor. Sırf anneme benziyorum diye. Tek yaptığım kapıdan girmekti ve bana saldırdı. Ona vurmamam gerektiğini biliyorum ama artık onun istismarına paspas olmaktan bıktım." Sesim çatladı ama kendimi sıkı tuttum.
"Colt 18 yaşına gelince gideceğini söyledi."
"Evet. Artık onunla yaşayamam."
"Ortalıkta dolaşıp Ann'e vuramayacağını biliyorsun," diye başladı babam.
"Bir kez olsun sadece babam olur musun? Beni gerçekten duyup dinler misin?" diye sözünü kestim.
"Kris, seni sevdiğimi biliyorsun."
Ayağa kalktım, "Alfa, lütfen cezamı verip okula gitmeme izin verir misiniz?" Madem ihtiyacım olan baba olmayacaktı, ben de ona öyle hitap etmeyecektim.
"Bunu yapma." Hayal kırıklığıyla başını iki yana salladı.
Kapının çalınması beni cevap vermekten kurtardı. Kapı, babam cevap vermeden açıldı. Gelen Beta Andrew'du. "Affedersiniz, sonra gelebilirim..."
"Okula gitmem gerek," dedim babama bakarak.
"Daha konuşmamız bitmedi," dedi ben gitmek için dönerken.
"Evet, efendim."
Ofisten aceleyle çıkıp doğruca garaja gittim. Motoruma binip yola çıktım. Kimseyi beklemeden.
Rüzgâr saçlarımda gezinirken kendimi özgür hissettim. Aceleyle çıkarken kaskımı unutmuştum. Sanki çabucak iyileşmiyormuşum gibi. Ellerimin üstü kabuk bağlamıştı ama hâlâ öfkeli görünüyorlardı.
Çok erken çıktığım için okul otoparkında pek araba yoktu. Motorumu park edip indim ve piknik masasına oturdum. Kulaklıklarımı takıp eski rock şarkılarını son ses açtım ve çizimlerime daldım. Bir dövme sanatçısı olduğum için insanların seçebileceği çok sayıda kendi çalışmamın olmasını severdim.
Bu bir Anka kuşuydu. Kanatları genişçe açılmış, etrafında ateşler vardı. Gölgelendirmeye o kadar dalmıştım ki Ace'in yaklaştığını görmedim ya da hissetmedim.
"SİKTİR!" diye bağırdım omzuma dokunup beni sıçrattığında.
Karşıma oturdu. Gözlerinin dudağımı ve parmak eklemlerimi incelediğini gördüm. Bu beni biraz rahatsız etti ama aynı zamanda sevildiğimi hissettirdi. "İyi misin?"
"Her zaman," diyerek müziğimi kapattım.
"Kristen." Ne zaman biri tam adımı kullansa, ciddi olduklarını anlardım.
Kalemimi bırakıp gözlerinin içine baktım. "Ne dememi istiyorsun? Harikayım mı? Daha iyi olamazdım mı? Düpedüz perişan haldeyim mi? Bir kez olsun benim yanımda olacak bir baba istemek çok mu fazla?" Yine sinirlenmeye başlıyordum. Ace uzanıp elimi tuttu.
"Sorun değil. Keşke acını alabilseydim."
Kulağa çok samimi geliyordu. "Colt'un yönetimi devralmasına yedi yıl daha var," diye iç çektim, konuyu bizden uzaklaştırarak.
"Doğum günün yaklaşıyor. Ya ruh eşin bu sürüdeyse?" Ruh eşi olma ihtimalimiz hakkında konuşmuştuk ama bu his doğru gelmiyordu.
"Okul birkaç aya bitiyor. Belki o da tatile çıkmak ister."
"Ya çıkamazsa?" Kendisinden bahsediyordu ve haklıydı. Colt 18 yaşına bastığında, alfa eğitimi yoğunlaşacak ve onu zar zor görecektim. Bu Jacob ve Ace için de geçerliydi.
"Kartpostal atarım."
Okul bahçesinin dolmaya başladığını fark etmemiştim. İlk zil çaldı, derse beş dakikamız kaldığını haber veriyordu.
Ayağa kalkıp içeri doğru yürürken Ace kaşlarını çattı. Üzerimde gözler hissettim, arkama baktığımda Alec'in bana baktığını gördüm. Angela ona yapışmış duruyordu. Yüzüne bir yumruk atmak istedim ama onun yerine arkamı dönüp sınıfa gittim.
Sabah yavaş geçti. Öğretmenlerin dersleri sıkıcıydı. Tüm ileri düzey sınıflardayım, bu yüzden gerçekten dikkat etmem gerekiyordu ama edemiyordum.
Öğle yemeğinden önceki son dersim İleri Düzey Kalkülüs'tü. Kapı açıldı ve Alec, tanımadığım bir çocukla içeri girdi. Alec etrafına bakındı ve beni gördükten sonra odanın diğer tarafında bir yere oturdu. Seksi arkadaşı da onun yanına oturdu. Ön sıralarda odaklanmakta zorlandığım için arkalara oturdum. Arkamda ne olup bittiğini bilmemek beni rahatsız ederdi, bu yüzden hep arkada otururdum.
Ara sıra gözlerini üzerimde hissediyordum ama odaklanmaya çalıştım. Öğretmen geçen dönemin ilerlemesini gözden geçiriyordu, ben de çizim defterimi çıkarıp Anka kuşu üzerinde çalışmaya devam ettim. Çoğu insan IQ'mun bir dâhininki gibi olduğunu bilmezdi. Üç yıl önce liseden mezun olabilecek sınavları geçmiştim ama ucube olmak istemediğim için kalıp her yılı tek tek okumayı seçmiştim.
Bütün öğretmenler bunu bildiği için beni derste kaldırmaz ve dersi astığımda endişelenmezlerdi. Ayrıca hepsi kurttu ve kim olduğumu biliyorlardı. Babam ve diğer alfalar, IQ'm hakkında tek kelime etmemeleri için onlara emir vermişti. Bu, paylaşmak istediğim bir şey değildi.
Zil nihayet çaldığında, öğretmen beni çağırdı. "Bayan Kris. Bir saniyeliğine gelebilir misiniz?"
Alec ve arkadaşı hariç herkes çıktı. "Merhaba, Bayan Simpson. Ben Alec ve bu da Jasper. Kendimi size tanıtmak istedim."
"Doğru ya. Alfa Marc'ın oğlu?" Ona baktı.
"Evet, efendim."
"Tanıştığımıza memnun oldum. Şunu söylemeliyim ki Alfa'nın oğlu olmak, yapılmayan ödevler için bir mazeret sayılmaz." Ona ters ters baktı. Ben de beceriksizce bir kenarda duruyordum.
"Anlaşıldı." Açıkça sinirlenmişti ama üstelemedi.
"Bayan Kris. Bu yıl da size güvenebilir miyim?"
Sırıtmak zorunda kaldım, "Evet, efendim. Dört gözle bekliyorum."
"Harika. Detayları sana e-postayla göndereceğim."
"Anlaştık!" deyip çıktım.
"Bekle!" Alec koşarak bana yetişti. "Kris, bu Jasper. Benim betam olacak. Jasper, bu da Alfa Brian'ın kızı."
"Tanıştığımıza memnun oldum," dedi kibarca.
Bu profesyonellik seviyesine kaşımı kaldırdım. "Ben de. Müsaadenizle..." Gitmek için döndüm. Midem gurulduyordu.
"Bu öğleden sonra için hâlâ anlaştık mı?" diye seslendi Alec.
"Evet, efendim," dedim arkama bakmadan. Beni takip ettiklerini biliyordum ama umrumda değildi. Yemek istiyordum.
















