"Siz kızlar neredeydiniz?" Bisikletlerimizle sürü evine yanaşır yanaşmaz, annem çoktan boğazıma sarılmıştı bile. Bir Luna'ya göre fazlasıyla baskıcıydı ve ne zaman yanlış bir şey yapsam başımın etini yerdi. Onun gözünde asla yeterince iyi değildim.
1.65'in hemen altında, ufacık tefecik bir kadındı ve üzerinde bir gram bile yağ yoktu. Luna Ann, kafasına bir şeyi koydu mu başa çıkılmaz bir güce dönüşürdü. Genellikle, benim tarafımı dinlemeden bile haksız olduğuma inanırdı. Neyse ki Colt onun içini görebiliyordu. Annemiz bizi doğururken öldüğü için o aslında üvey annemizdi. Babam, annemizin ölümünden bir yıl bile geçmeden onunla eşleşmişti. Colt babamın kopyası gibiydi. Birbirimize benzesek de ben büyüdükçe daha çok anneme benzemiştim.
"Dükkândaki işi yeni bitirdik. Koşuya çıkıp akşam yemeği için arkadaşlarla buluşacağız," dedim önünde durarak.
"Hiç sanmıyorum! Sana verdiğim listedeki işlerin hiçbirini bitirmemişsin!" Alnındaki küçük bir damar patlayacak gibiydi.
"Bu sabah yaptım! Okuldan önce! Beni bir şeyle suçlamadan önce kontrol ettin mi bari?" diye bağırdım, anında tepem atmıştı.
"Neler oluyor burada?" Babam, Colt ve diğer çocuklar sürü evinden dışarı çıktılar.
"Yine ona verdiğim görevleri görmezden geliyor ve saygısızlık ediyor! Bu son olacak!" Yüzüme bir tokat atmak için elini kaldırdı. Neyse ki Colt araya girip o vurmadan elini yakaladı.
"Ona vurmayacaksın," dedi Colt gözlerini kısarak.
"Seni küçük velet!"
"Ann, yeter. Kris, görevlerini yaptın mı?" diye sordu babam kollarını göğsünde kavuştururken.
"Evet efendim. Bu sabah okuldan önce yaptım."
"Yalan söylüyor!" diye çığlık attı Luna Ann.
"Hayır, söylemiyorum!" diye karşılık verdim ve telefonumu kaptım. "Gördün mü?" Babama göstermek için e-postamı havaya kaldırdım. Kasten Ann'in etrafından dolanmıştım çünkü ona göstermek istemiyordum.
"Yapmış gibi görünüyor," diye başını salladı babam. "Bu akşam ne yapıyorsunuz?"
"Emmy ile koşuya çıkıp sonra da pizzacıda çocuklarla buluşacaktık."
"Ben de sana aynısını söylemiştim," diyerek beni savundu Colt.
"Tamam. İyi koşular," dedi babam telefonumu geri verirken.
"Ayrıca bugünün raporunu da size e-postayla gönderdim. Alfa Marc'ın oğlunun gelip tüm sırtını kaplayacak bir dövme istediğini bilmenizi isterim. Ona belgeleri verdim, yarın başlamak için gelecek."
Babam bir an bana baktı. "Saat kaçta?"
"Öğleden sonra dörtte, efendim."
"Tamam, bir ara uğrarım," dedi babam başını sallayıp gitmek için arkasını dönerek.
"Hepsi bu mu? Saygısızlığı için ceza yok mu?" Ann, babamın peşinden koştu.
"Onu bu kadar çileden çıkarmak için ne yaptın?" diye sordu Colt.
"Yemin ederim daha yeni geldik. Biz geldiğimizde burada bekliyordu. Bu lanet yerden gitmek için sabırsızlanıyorum. On sekizinci yaş günümüz geldiğinde, gitmiş olacağım," dedim Colt'a, Emmy ile odalarımıza giyinmeye giderken.
"Kaçmak çözüm değil."
"Ne değişecek ki? Daha yedi yıl Alfa olamayacaksın. Babam yirmi beş yaşına gelince görevi alacağını, daha erken olmayacağını söyledi. Ben burada yedi yıl daha bunu çekmek için beklemeyeceğim."
"Ya ruh eşin buradaysa?" diye sordu Colt. Yatak odamdaydık ve üçü de suratlarına yumruk yemiş gibi bakıyordu.
"Umarım seyahat etmeyi sever, çünkü yedi yıl boyunca dünyayı gezeceğim." Dolabıma girip siyah spandeks bir şort, üzerine giydiğim siyah sporcu atletiyle dikkat çeken neon pembe bir sporcu sütyeni giydim.
Dışarı çıktığımda bir toka alıp saçımı gevşek bir at kuyruğu yaptım. "Bak, hoşuna gitmediğini biliyorum ama başka ne yapmamı istersin? Bir kız, arkasında kimse olmadan ancak bu kadarına dayanabilir."
"Ben senin arkandayım," dedi Colt.
"Bunun için sana bayılıyorum ama sen de biliyorsun ki elinden gelenin bir sınırı var. Fiziksel darbeleri durdurmak için orada değilsin."
"Bundan nefret ediyorum," Colt ayakkabılarına baktı.
"Sorun değil. Sen bana bundan daha sert vurdun," diye şaka yaptım telefonumu ve kulaklıklarımı alırken.
"Aynı şey değil," Colt'un gözleri kısıldı.
"Seni seviyorum kardeşim ama başka seçeneğim yok." Sonunda siyah pembe spor ayakkabılarımı alıp giydim. "Koşuya çıkmam lazım." Koşarken göğüslerim ara sıra acıdığı için ikinci bir sporcu sütyeni daha giymeli miyim diye düşündüm.
"Hazır mısın?" Emmy odama zıplayarak girdi.
"Evet!" Burada olduğu için mutluydum.
"Görüşürüz çocuklar!"
"Bir saate pizzacıda olacağız!" diye bağırdı Jacob arkamızdan.
"Tamamdır!" Sürü evinden koşarak çıkarken, babamın ofisinin önünden geçtiğimizde Ann'in hâlâ babama benim hakkımda söylendiğini duyabiliyordum. Ofisinin kapısı tam kapalı değildi ama başımı belaya sokma riskini göze almak istemedim, o yüzden devam ettik.
"Hangi patika?" diye sordu Emmy kulaklığını düzeltirken.
"Bugün şehir merkezine doğru koşalım. Pizzacıya uzun yoldan gideriz." Center, tüm sürülerin kullandığı kasabanın adıydı. Kimsenin toprağına dahil değildi ve okulumuz da oradaydı.
"Kulağa hoş geliyor."
Aynı hızda koşmaya başladık. Uzun bacaklarımızla adımlarımızı açıyorduk. Her adımda endişelerim ve kaygılarım silinip gidiyordu. Beni strese sokan her şey yok olmuştu. Sadece ayaklarımın sert toprağa vuruşunun sesi vardı. Kulağımda çalan müzik bile arka plana kaymıştı.
Kasabaya varana kadar toplam on mil yol kat etmiştik. Ayaklarımız eski tuğla yola değdiğinde, nefesimizi toplamak için koşmayı bıraktık. "Sonsuza dek sürmüş gibi hissettim," Emmy'nin gerçekten nefesi kesilmişti.
Benim de nefesim kesilmişti ama onunki kadar kötü değildi. "Çok mu şeker yiyorsun?" diye takıldım. Pizzacı kasabanın sadece üç blok içindeydi. Lise çağındaki gençler için popüler bir takılma yeriydi. İnsanlar bile etrafta toplanmıştı. Bu yüzden oraya vardığımızda tıklım tıklım olması şaşırtıcı değildi.
Etrafa bakınca, en köşede Jacob'ı kolunu bir kızın omzuna atmış halde gördüm. İnsanların arasından sıyrılarak grubumuzun yanına ilerledik. "Nihayet gelebildiniz kızlar!" Jacob'ın kolundaki kız bizi baştan aşağı süzdü. Bir insandı ve şimdiden sinirimi bozmuştu.
"Bu formu korumak lazım. İçeceğim nerede?" Etrafa baktım ama bir şey göremedim.
"Colt daha gelmedi," Ace, Jacob'ın karşısında oturuyordu. Bir kız onun dikkatini çekmeye çalışıyordu. Ona sırıtıp bir kaşımı kaldırdım. Bana başını sallayarak, kızla ilgilenmediğini söyledi.
"Sanırım şurada bir yer var, neden siz kızlar oraya geçmiyorsunuz?" dedi Jacob'ın kolunun altındaki insan kız cesurca.
Jacob ve Ace birbirlerine baktılar. "Anlamadım?" dedim duymamış gibi yaparak.
"Hop! Siz gidin içecek bir şeyler alın ve bize üç büyük boy pizza sipariş edin. Ben hallederim," diye çabucak cevap verdi Jacob.
"Evet, lütfen öyle yap," dedim arkamı dönmeden önce. Ben tezgâha doğru yürürken Emmy geride kaldı. Önümdeki kişinin kim olduğuna dikkat etmiyordum ki geri adım atıp ayağımın üzerine bastı. Hiç hoşnut değildim.
"Sikti-"
Yeşil gözler arkasına bakıp parmağımı tuttuğumu gördükten sonra vücudumu süzdü. Karnımda kelebekler uçuştu. "Özür dile-"
"Nereye yürüdüğüne dikkat et!" Bir kız yanımıza gelip kolunu Alec'in beline doladı.
Bu kaltakların derdi neydi? "O benim ayağıma bastı!" diyerek ayağa kalktım. O bir kurttu ve onu haddini bildirmekten hiç çekinmezdim.
"Angela, bu Alfa Brian'ın kızı Kris."
Sesi değişmişti ama tavrı ya da gözlerindeki nefret değişmemişti. "Tanıştığıma memnun oldum," dedi dişlerinin arasından. Elini bile uzatmadı.
"Aynen," dedim. Tezgah boşalınca onların etrafından dolaştım.
"Hey, Kris! Her zamankinden mi?" Kasiyer bizim sürümüzdendi ve sınıfımdaydı. Adı Wendy'ydi.
"Evet, lütfen!"
"Alfa Colt'un hesabına mı?"
"Harika olur."
"Aptal kaltak burayı kendi yeri sanıyor," diye bir fısıltı duydum arkamdan. Ben arkamı döndüğümde Wendy'nin gözleri büyüdü.
"Şunu bir daha deneyelim," diyerek auramı ona doğru yaydım. Etrafta insanlar olduğu için hafif tutmuştum. "Benim adım Kris ve Alfa Brian'ın kızı olarak biraz saygı beklerim. Eğer bu senin için çok zorsa, dışarı çıkmaktan çekinme, orada hallederiz."
"Buna gerek yok. Onun saygısızlığını ben halledeceğim. Lütfen onun adına özürlerimi kabul et." Alec, bir çocuk gibi kızın üst kolunu tutarken öldürecek gibi bakıyordu. Kız hâlâ boynunu itaatle eğiyordu.
Auramı geri çekerek bir adım geri attım, böylece topladığımız seyirci kalabalığı başka yöne baktı. "İkinci şans vermem," dedim doğrudan Alec'in gözlerinin içine bakarak.
"Anlaşıldı."
"Şey, Kris?" diye seslendi Wendy arkamdan usulca.
Alec'in o kaltağı sürükleyerek dışarı çıkardığını duydum. "Bardaklar için teşekkürler," dedim gülümseyerek. Onları alıp doldurmaya gittim. Çoğu insan beni ve ünümü bildiği için bana pek bulaşılmazdı.
"Yardım lazım mı?" Arkamı döndüğümde Colt'un kız arkadaşı Kara ile birlikte arkamdan geldiğini gördüm.
"Lütfen," diyerek bardakları onlara uzattım.
"Alfa Alec'in nesi var?" diye sordu Colt.
"Onun kaltağı saygısızlık ediyordu. Dışarı çıkmasını söyledim, o da halledeceğini söyledi, ben de ona bıraktım." Masaya doğru yürüyorduk. Jacob'ın seçtiği yuvarlak masa biraz sıkışıktı, bu yüzden omuz omuza oturuyorduk. Bir şekilde Ace'in yanına itilmiştim. Kolunu kaldırıp arkamdaki koltuğun üzerine koydu. Bu romantik bir jest değildi, daha çok yemek yiyebilmemiz için bir zorunluluktu.
"Koşun nasıldı?" diye sordu Jacob'ın kolundaki kız utangaçça.
"İyiydi. Kafamı toplamama yardımcı oluyor," dedim, ortamı yumuşatmaya çalışarak. Jacob'ın ses tonumdan rahatladığını açıkça görebiliyordum.
"Keşke koşmayı sevseydim ama hiç bana göre olmadı," dedi kız içeceğinden bir yudum alarak.
"Peki, Kris, işler nasıl?" diye sordu Kara. Onun da uzun süreceğini düşünmediğim için pek yakın değildik. Colt çabuk sıkılırdı ve dürüst olmak gerekirse, o ruh eşini bulana ya da bana birini gerçekten sevdiğini söyleyene kadar kimseye fazla bağlanmıyordum.
"Harika. Şimdiden geçen yılın önündeyiz." O sırada pizzalar geldi.
"Ben üç büyük boy demiştim!" dedi Jacob hepsine bakarak.
"Siz üç adam tek başınıza bir büyük boy yersiniz." Colt genellikle beş büyük boy sipariş eder ve hepsi biterdi. Jacob'ın neden sadece üç tane istediğini anlamamıştım.
Grup sohbete dalmışken ben boşluğa bakıyordum. Gözlerim bir çift yeşil gözle buluşana kadar zihinsel olarak kendime gelemedim. Ön kapının yanında dururken dışarıya gelmem için bana işaret etti.
"Bir saniyeliğine dışarı çıkmam lazım," dedim. Colt, Kara ve Emmy benim de çıkabilmem için kenara kaydılar.
"Gelmemi ister misin?" diye sordu Ace zihin bağlantımızdan.
"Hayır. Muhtemelen kız arkadaşını öldürmeyeceğimden emin olmak istiyordur."
Ondan bir onaylamama hissi aldım. Birlikte değildik ama ara sıra sarhoş olduğumuzda öpüşürdük. Hiçbir zaman bundan öteye gitmemişti ama konu ben olduğumda her zaman hafif bir kıskançlığı olurdu.
Dışarı çıktığımda, Alec'i motorunun üzerinde otururken gördüm. "Dışarı çıkıp çıkmayacağından emin değildim," dedi. Kollarımın üzerindeki tüyler anında diken diken oldu.
















