~Nadia~
Onu düşündükçe, vücudumda o tanıdık, ürpertici karıncalanmalar başladı. Kendimi yatak odama attım, yatağa serildim. Vücudum, daha önce hiç tanımadığım bir arzuyla zonkluyordu. Gözümde canlanan ereksiyonunu düşünerek, zevk noktamı okşadım. Beni azdırdığını söylemişti. Bu sözler, içimde coşkulu bir selin kabarmasına yetti. Görüntüsü zihnime kazınırken, dilinin tenimde gezinmesini hayal ederek daha hızlı ve sert bir şekilde kendime dokundum.
"Nadia?!"
Ah, lanet! Annem beni arıyordu.
"Buradayım!"
Hemen kalkıp ne istediğini öğrenmek için koştum.
"Kraliyet ailesinin akşam yemeği neredeyse hazır. Hala mutfakta ne işin var?"
Şef aşçıya yemek yapmaya olan tutkumu anlatmıştım. O da sağ olsun, beni yanına alıp yemek pişirme sürecini izlememe, hatta bazen sos hazırlığında yardım etmeme izin vermişti. Ama onun dışında bana verdiği görevlerin çoğu, benim için angaryadan farksızdı. Prens'in yatak odasına kahve götürmek, akşam yemeği servisi yapmak, yemek masasında hazır beklemek... Umurumda bile değildi. Ama hakkını yemeyeyim, iyi para veriyordu.
Ian daha önce beni hiç fark etmemişti. Bu yüzden, zenginler beni yok sayarken, yemek masasında dikilmek benim için sorun olmuyordu. Ama bugün her şey farklı olacaktı. Henüz bir saat önce beni arzusuyla esir almıştı. Şimdi onun yakınında durmak tuhaf olacaktı. Umarım buna mecbur kalmam. Zaten şımarık kız kardeşleri ve her dediği yapılan, fettan sevgilisi her şeyin önlerine getirilmesini, sürekli servis yapılmasını bekliyorlardı. Ben de onlardan birinin yakınına konuşlanırım.
Ve böylece, Jenna'nın yanına geçtim. Kendisi, zengin olmadıkları sürece herkese böcek gibi davranan, şımarık bir kızdı. Ian onu becerirken bir fahişe gibi inliyordu. İşte bu yüzden ondan daha da nefret ediyordum. O şanslı sürtük, istediği zaman onu öpebilir, dilediği gibi dokunabilirdi.
"Hey, beni duyuyor musun?" Parmağını şıklattı.
"Afedersiniz." Dikkat kesilerek, ne istediğini söylemesini bekledim.
"Şu güveci uzatır mısın?"
"Elbette."
Tencereye uzanmak için Ian'a doğru hafifçe eğildim. Tam o sırada, Ian parmaklarını belimin açıkta kalan kısmında gezdirdi. Vücudumda şimşekler çaktı ve sıcak güveci üzerime döktüm. Tahmin edin nereye? Çoğu masaya, ama birkaç damlası da sevgilisinin üzerine. Zaten insanlara bağırmak için bahane arıyordu.
"Sen kaltak! Elbisemi mahvettin!"
Hemen sabahlığını ve fırfırlı yakasını çıkarıp yüzüme fırlattı.
"Güzelce temizleyin şunu!"
Akşam yemeği düzenlemelerinden sorumlu baş hizmetçi Nancy koşarak geldi ve herkesten özür diledi. Jenna gözlerini devirdi. Nancy beni sakarlığımdan dolayı azarladı ve mutfağa geri dönmemi emretti.
Ian'a baktım. Belki bir şeye uzanırken yanlışlıkla bana dokunmuştur diye düşündüm. Ama hayır! Tabii ki, bunu kasten yapmıştı. Keyifle sırıtarak olan biteni izliyordu.
Bu "yanlışlıkla" yapılan kasıtlı temas ve taciz, iki kez daha tekrarlandı. Ertesi gün benzer bir şey yaptığında ona bağırmaya cesaret edemedim. O gün, eğitimdeki tüm savaşçılara içki servisi yapmam istendi. Bir tepsiye tam yirmi iki bardak içki yükledim. Düşürüp utanç verici bir sahneye yol açmamak için dua ediyordum.
Birkaç asker, soylu olmayanlar, sürekli benimle flört ediyordu. Ama bunun ötesine geçmiyorlardı. Çünkü kraliyet ailesi izin vermediği sürece, cariyelerin onlara yasak olduğunu biliyorlardı. Orduda yüksek rütbeli askerler olsalar da, çoğu benim gibi sıradan insanlardı. Sadece daha iyi eğitim almışlardı. Damarlarında soylu kanı taşımadıkları için, cariyelerle birlikte olma ayrıcalığına sahip değillerdi.
Ian, askerlerin dağılmasını bekledi ve bana doğru yaklaştı. Geçen haftaya kadar, antrenmandan sonra terden sırılsıklam olmuş vücuduyla yanıma gelip bir şeyler içmesini izlemekten keyif alırdım. Ama o zamana kadar beni hiç fark etmemişti bile. O bana doğru yürürken, ben de geri geri adımladım. Gözleri bir an olsun benden ayrılmıyordu. Merdivenlerde, ondan iki basamak yukarıda duruyordum. Hala benden uzundu, ama kendimi o kadar da kısa hissetmiyordum.
Göbeğimin yakınındaki deriyi çimdiklediğinde, tepside sadece üç bardak su ve bir bardak meyve suyu kalmıştı. Neredeyse tepsiyi düşürüyordum. Elini tepsinin altına koyarak son anda yakaladı. Gözlerini benden ayırmadan, alaycı bir şeyler söylemesini bekledim. Ama yapmadı. Sadece sinsice sırıttı, içkisini aldı ve uzaklaştı.
Benimle üçüncü kez uğraşması tam bir felakete dönüştü. Yaklaşan hayır amaçlı sanat müzayedesine bağışlanacak bazı tabloları almak için, saraya birçok misafir gelmişti. Gösterişli bir akşam yemeği ve öncesinde çeşitli hazırlıklar yapılmıştı. Bahçe yakınında şarkı ve dans gösterileri düzenleniyordu. Herkes sıralar halinde oturmuş, gösteriyi izleyip sohbet ediyordu. Benden, misafirlere ev yapımı şekerlemeler ve çeşitli ıvır zıvırlardan oluşan hediyeler dağıtmam istendi.
Ian, bir sırada, iki yanında oturan diğer adamlarla birlikte oturuyordu. Hediye dağıtmak için sıraların arasında dolaştım. Onu atladım. Çünkü açıkça görülüyordu ki, onun böyle şeylere ihtiyacı yoktu. Zaten parti onun partisiydi. Tam o sırada, ayağını uzatarak beni durdurdu. Çok geçti, fark edemedim. Düşmek üzereyken beni kollarına çekti. Tepsideki her şey havaya uçuştu.
Sadece ortalığı dağıtıp ev sahiplerini utandırmakla kalmamıştım, aynı zamanda onun kollarına düşmüştüm. Annesi ve baş hizmetçi bu durumu hiç hoş karşılamadılar. En gözde bekarın üzerine atladığım ve benzeri şeyler hakkında birçok iğrenç laf işitmek zorunda kaldım.
Ian'a suçlayıcı bir bakış atmaya cesaret edemedim. Çünkü ailesinin neredeyse tamamı bana dik dik bakıyordu. Bana her zaman hatayı kabul etmemi öğretmişlerdi. Hatta kraliyet ailesinden biri kasten sorun çıkarsa bile. Saray arazisinde yaşayan fakirler için görgü kurallarının en temel ilkesiydi bu. Bu aleni aşağılama, beni neredeyse ağlatacaktı.
Ian'la yüzleşip hayatımı cehenneme çevirmeyi bırakmasını söylemek için partinin bitmesini bekledim. Sanki bana itaatsizlik ettiğim için beni cezalandırıyordu. Beceriksiz bir aptal gibi görünüyordum. Ve bu geceden sonra, muhtemelen sinsi bir altın avcısı olarak da anılacaktım.
Yukarı çıkmasını engelledim ve ona hesap sordum.
"Kendini fazla önemsiyorsun, Nadia. İnsanların seni inceleyip hakkında fikir edineceklerini mi sanıyorsun? Kimse senin varlığından haberdar bile değil. Onlar için sen sadece 'bir hizmetçi kız'sın. Her gün bir şeyleri batırsan bile, bunun senin yaptığını anlamazlar."
Öfkeyle onu ittim ve "Ben hiçbir şeyi batırmadım! Her şeyi sen batırdın!" dedim.
"Kızgınken çok tatlı görünüyorsun. Ama bu, benimle o tonda konuşabileceğin anlamına gelmiyor."
Beni kucakladı, omzuna attı ve yukarı taşımaya başladı.
"Bırak beni! Unuttuğum için özür dilerim!"
"Seni uyarmıştım."
"Affedersin, lütfen. Bir daha olmayacak."
"Evet, seni cezalandırdıktan sonra olmayacak, kesinlikle."
Sırtına yumruklar savurdum, omuzlarına vurdum ve beni indirmesi için yalvardım.
"Eğer durmazsan, her darbenin hesabını sorarım." dedi tehditkar bir ses tonuyla.







![İlk Tadında Aşk [Üvey Babasının Gözdesi]](/_next/image?url=https%3A%2F%2Fcos.ficspire.com%2F2025%2F07%2F15%2F3128ad2ae6cf4688a219b4d8968c0d49.jpg&w=384&q=75)







![İlk Tadında Aşk [Üvey Babasının Gözdesi]](/_next/image?url=https%3A%2F%2Fcos.ficspire.com%2F2025%2F07%2F15%2F3128ad2ae6cf4688a219b4d8968c0d49.jpg&w=128&q=75)
