Isaac'in Ağzından
Hayatımda bu kadar hızlı koştuğumu hatırlamıyorum. Antrenmanlarımda sürekli koşardım, evet. Hokeyde zirvede kalmak istiyorsam bacaklarımın hep güçlü olması gerekiyordu. Ama bu hiçbir zaman zor gelmemişti bana.
Fakat bu başka bir koşuydu. Bu koşuyu tetikleyen tek şey korkuydu. Saf dehşet ve adrenalin. Zihnim bembeyaz bir panik örtüsüyle kaplıydı. Bacaklarımı hissetmiyordum, nefes alamıyordum, hiçbir şey yapamıyordum. Tamamen içgüdüsel hareket ediyordum. Bacaklarım beni tek bildiğim yere, evime götürüyordu.
Merdivenleri tırmalamak istercesine çıktım ve kapıya kendimi attım, içeri daha hızlı giremiyordum. Kapı kilitliydi. Anahtarlar. Anahtarları bulmam lazım. Neredeyse nefes nefese kalarak, cebimdeki soğuk metale ulaşana kadar kot pantolonumun cebini karıştırdım. Ellerim o kadar titriyordu ki anahtarı deliğe bile denk getiremiyordum. Sonunda elimden kaydı ve verandaya düştü. Pes ederek, kapıyı var gücümle yumruklamaya başladım.
Bir dakika sonra kapı açıldı. Annem, yarı uykulu ve sinirli bir ifadeyle kapıda belirdi. "Isaac, kaç kere demem gerekiyor-"
Halimi görünce sözü kesildi. "Canım, ne oldu-"
Kendimi içeri atıp, annemin seslenişlerini umursamadan mutfağa koştum. Duvar telefonuna ulaştığımda, ahizeyi hızla yerinden çıkarıp Georgia'nın numarasını tuşladım. Çalmaya başladığında telefonu kulağıma götürdüm, nefes alışverişlerimden dolayı ahizeden hışırtılar geliyordu.
"Isaac, neler olduğunu anlat bana," diye yalvardı annem. Onu yine görmezden geldim, parmaklarımı gergin bir şekilde duvara vuruyordum. Aç artık. Aç şu telefonu, kahretsin.
Cevap yok. Tekrar denedim. Yine cevap yok. Ev telefonunu aradım. Tık yok. Otomatik mesajı altı kez dinledikten sonra telefonu hışımla kapattım ve hayal kırıklığıyla bağırdım. Annem önümde dikildi.
"Benimle konuş," diye emretti. Bu bir rica değildi.
Yutkundum ve hala gerçek olduğuna inanamadığım kelimeleri güçlükle söyledim. "Georgia'yla ayrıldım ve herkese bana tecavüz ettiğimi söylüyor."
Acı dolu haykırışı kalbime saplandı. Gözlerim yaşlarla doldu ve yine nefesim daralmaya başladı, zihnim yeniden panikle karardı. "Ben yapmadım anne. Asla yapmam. Yalan söylüyor. Ne yapacağız biz-"
Ben daha sözümü bitirmeden çantasını kaptı. Tek kelime etmeden elimi tuttu ve beni garaja doğru çekti. Onu izlemekten başka ne yapacağımı bilemiyordum.
Georgia'ların evi arabayla yaklaşık beş dakikalık mesafedeydi. Yol boyunca annem neredeyse hiç konuşmadı. Elleri direksiyonu o kadar sıkı kavramıştı ki, damarları belirginleşmişti. Durmadan hareket ediyor, durmadan düşünüyordum, zihnim allak bullaktı.
"Ona dokunmadığına yemin et bana, Isaac?" diye sordu, sesi gergin bir şekilde.
"Anne," dedim, bana bunu sorduğuna inanamıyordum.
"Sadece yemin et," diye yineledi sertçe. "Eğer senin yanında duracaksam, eğer bu işle savaşacaksak, bana yemin etmelisin."
"Yemin ederim. Hayatım üzerine. Babamın hayatı üzerine yemin ederim."
Başını salladı ve elimi tuttu. Markette yürüyen bir çocuk gibi sıkıca tutundum. O an yanımda olduğunu bilmek paniğimi bir nebze olsun dindirdi.
Georgia'ların evinin önüne geldiğimizde, evin tüm ışıkları yanıyordu. Arabadan fırlayıp kapıya koştum, annem de arkamdan geliyordu. Daha zile basamadan kapı açıldı.
Georgia'nın babası, gözlerinde ateş ve elinde bir av tüfeğiyle dışarı çıktı. Geriye doğru sendeledim ve annem çığlık attı. Arkasında Georgia'nın annesi duruyordu, eski sevgilimin daha yaşlı ve sofistike bir versiyonu.
"Kızıma nasıl dokunmaya cüret edersin?" diye homurdandı Georgia'nın babası, sesi boğuk çıkıyordu.
"Ona dokunmadım. Bay ve Bayan Bailey, kızınız yalan söylüyor. Ben asla böyle bir şey yapmam," diye yalvardım, gözyaşlarıma rağmen samimiyetimin anlaşılmasını umarak.
"O böyle bir konuda asla yalan söylemez. Biz kızımızı tanırız. Sen bir canavarsın!" diye bağırdı Bayan Bailey kapıdan. Bu sözler midemi bulandırdı. Birinin bana böyle bir şey söyleyeceğini hiç düşünmemiştim.
"Hayır. Lütfen. Yanlış anlıyorsunuz. Sadece onu görmeme izin verin. Onunla konuşmam lazım," diye yalvardım, Georgia'dan bir iz aramak için evin içine bakarken. Neredesin sen?
Bay Davis görüş açıma girdi. "Ona bir daha asla yaklaşmayacaksın. Eğer yaklaşırsan, yarını göremeyeceksin," diye tehdit etti, silahını kurarken. Kanım dondu.
"Benim oğlum bunu yapmadı ve bunu kanıtlayacağız," dedi annem, geldiğimizden beri ilk kez konuşarak. "Ona dokunmayacaksınız."
"Ona dokunmak mı? Yaptığı şey yüzünden onun lanet olası hayatını mahvedeceğim," diye tükürdü Bay Davis, bakışları nefret doluydu. Nefes alamıyordum.
Gergin bir sessizlik oldu. Sonra Bayan Davis konuştu: "Polisi aramadan önce hemen gidin. Zaten sabah onlarla iletişime geçeceğiz ama soruşturmaya erken başlamaya da hazırız."
"Yarın ilk iş avukatımızı arayıp bu iş mahkemeye taşınırsa ne gibi sonuçlar doğurabileceğini öğreneceğim. Taşınmayacak belki ama hazırlıklı olmakta fayda var. Bakalım polisi işin içine karıştıracaklar mı? O aile her zaman büyük konuşur. Ama her şey yoluna girecek," diye sayıklıyordu annem, mutfağı üçüncü kez toparlarken. Sadece gergin olduğunda bu kadar çok temizlik yapardı.
Masada oturmuş, eve geldiğimizden beri dokunmadığım sıcak çikolata dolu bardağa bakıyordum. Uyuşmuş bir halde, içeceğin yüzeyindeki girdapların nasıl değiştiğini izliyor ve ne yapacağımı düşünüyordum.
Georgia'nın bana bunu yaptığına, ayrılığımız yüzünden hayatımı mahvetmeye çalıştığına inanamıyordum. Partideki tehdidi şimdi daha anlamlı geliyordu. Onun son senesini mahvetmiştim ve bunu asla unutmamı istemiyordu. Bedelini ödeyecektim. Hem de birçok şekilde. İtibarım, bursum, hatta özgürlüğüm bile çok yakında elimden alınabilirdi. Bu düşünce beni dehşete düşürüyordu.
Hatta bazı şeyleri çoktan kaybettiğimden emindim. Eve dönerken telefonumu kapatmıştım çünkü susmak bilmiyordu. Gelen aramalar, mesajlar, sosyal medya bildirimleri... İnsanların neler yazdığını tahmin edebiliyordum. Hepsi 'yanlış bir kızla ayrıldığım' için. Hepsi bir yalan yüzünden.
Hepsi eşcinsel olduğum ve olmadığım biri gibi davranmaya çalıştığım için.
Annem elinde bir şişe içkiyle yanıma oturdu. Bardağıma biraz döktü, sonra kendisi de büyük bir yudum aldı ve bardağı bana doğru itti. Başımı geriye atıp sıcak sıvının boğazımdan aşağı akmasına izin verdim. Yanaklarım alkolden hemen kızardı ve şişeyi kapıp hepsini içme dürtüsüne karşı koydum.
"Seni tanıyorum, Isaac. O kıza dokunmadığını biliyorum ve diğer insanlar da bunu anlayacak. Bütün kasaba seni tanıyor ve seviyor. Bir süre zor olabilir ama her şeyin yoluna gireceğine inanıyorum. Sen bunu hak ediyorsun," dedi annem, beni cesaretlendirici bir gülümsemeyle rahatlatmaya çalışarak.
Zoraki bir şekilde gülümsedim. Beni tanımıyorsun anne. Kimse beni gerçekten tanımıyor.






