İlk harekete geçen Torin oluyor. Öne çıkıp Laura’yı dengede tutmama yardım etmek için uzanıyor ama o bize ulaşamadan Laura sendeleryerek geriliyor.
“İyiyim ben. Yardım etmene gerek yok,” diye ısrar ediyor. Bir adım daha atmaya çalışıyor ama tökezleyip onu yakalayan Kyle’ın üzerine devriliyor. Kyle da ondan kısa ama görünüşe göre her halükarda benden çok daha güçlü, çünkü onu nazikçe bir sandalyeye yönlendirip oturtmayı başarıyor.
Torin tek kelime etmeden geri çekilip duvara yaslandığı yerine dönüyor ama kafam biraz karışık. Laura onun yardımını kabul etmeye neden bu kadar karşıydı? İlk başta yardımı isteyen bendim ve Laura benim üzerime yığılırken ya da Kyle’ın üzerine devrilirken hiç sorun yaşamamıştı.
Sadece patronu olduğu için mi? Yoksa ondan gerçekten korkuyor mu? Neden korksun ki, yani tamam, adam ürkütücü GÖRÜNÜYOR olabilir ama onu sadece beş dakikadır falan tanıyorum ve düzgün biri olduğunu anlayabiliyorum.
Ne kadar ürkütücü görünürse görünsün, adamın ateşli olduğu gerçeğini de es geçmemek lazım. Eğer birinin üzerine ‘kazara’ düşmem gerekseydi, ilk tercihim o olurdu. Belki de Laura benim bilmediğim bir şeyi biliyordur. Ama bunun çok da önemli olduğunu sanmıyorum. Beni o kurtardı ve yarama bakarken gayet nazikti.
Elbette, beni burada TEKNİK OLARAK zorla tutuyor ama bu durumdan kendisinin de çok hoşnutmuş gibi bir hali yok. Yargılarımı gerçekten bildiğim şeylere dayandırmayı tercih ederim ve şu ana kadar görebildiğim kadarıyla Torin bana kendimi güvende hissettiren biri. Bu da şimdilik benim için yeterli.
Torin duvardan doğrulup bana yaklaşıyor.
“Burayı senin için konforlu hale getirmek adına elimden geleni yapacağım. Bu gece bir şeyler yapmak için biraz geç ama neye ihtiyacın olabileceğini belirlersen, Laura yarın gidip senin için getirebilir. Evinden eşyalarını alabilir, geri kalanını da satın alırız,” diyor sert bir sesle. Tek kaşımı kaldırıyorum.
“Bak, bu işi nasıl yürütmeyi planlıyorsun bilmiyorum ama eğer çalışmazsam hiçbir şey satın alamam. Kendi yağımda kavrulup gidiyorum ama kenarda pek birikmişim yok,” diye itiraf ediyorum. Torin omuz silkiyor.
“Teknik olarak benim mahkûmumsun. Burada olduğun sürece ihtiyaçlarını ben karşılayacağım; tabii makul ölçülerde,” diye ekliyor dipnot olarak. Muhtemelen beş yıldızlı lüks akşam yemekleri ya da tasarımcı kıyafetleri falan isteyeceğimden endişeleniyor. İç çekiyorum. Onun parasını harcama fikrinden hoşlanmıyorum ama çalışamazsam pek de başka seçeneğim yok gibi. Sonuçta açlıktan ölecek halim yok.
“Peki, yarın iş yerimi arayıp bir süre gelemeyeceğimi söylerim ve…” Torin başını iki yana sallamaya başlayınca cümlem yarım kalıyor.
“Yine ne oldu?” diye inliyorum.
“Telefonunu alacağım. Seni burada tutmamızın tek amacı gördüklerini kimseye anlatmaman. Eğer yardım çağırmak için birilerini arayabilecek olsaydın, bunun hiçbir anlamı kalmazdı,” diye açıklıyor. Gözlerimi kısıyorum.
“Hepinizin güven sorunları olduğunu düşünmeye başlıyorum,” diye itiraf ediyorum ve gözlerinde çok hafif bir eğlenme belirtisi görür gibi oluyorum ama ifade hızla kayboluyor. Hayal etmiş de olabilirim.
“Bu gerçekten hiç adil değil, biliyorsun değil mi? Tek yaptığım can havliyle kaçıp ölmemeye çalışmaktı. O canavar adamı görmem ya da seni öyle azgın bir halde görmem benim suçum değildi,” diye sızlanıyorum. Beynimin ne dediğimi idrak etmesi bir saniye sürüyor. Laura şok içinde nefesini tutuyor, Kyle ise az önce söylediklerime inanamadığını belli eden bir ifadeyle bana bakıyor. Ben de inanabildiğimden emin değilim, tamamen kazara ağzımdan kaçtı. Gergince gülüyorum.
“Pardon, yani seni öyle canavarvari bir halde gördüğüm için demek istedim. Hani, boynuzlu falan...” Torin’in koyu renk gözlerine bakmaya cesaret ediyorum ve o tek seferlik, kafası karışmış göz kırpışını yine yaptığını görüyorum. Evet, onu şaşkına çevirdiğimde kesinlikle bunu yapıyor. Yine de kızmış ya da rahatsız olmuş görünmüyor. Ama bana cevap da vermiyor, bu yüzden ısrar edip şikâyetime devam ediyorum.
“Demek istediğim şu ki, bunların hiçbiri benim suçum değil, bu büyüyü zaten kabul ettim ve kimseye söylemeyeceğime söz verdim. En azından telefonum bende kalamaz mı?” diye yalvarıyorum. Başını iki yana sallıyor, yüzündeki o her zamanki donuk, memnuniyetsiz ifade yerini koruyor. Lanet olsun.
“Şunu bilmelisin... Çoğu doğaüstü varlık kendini insanlardan gizleme ya da insan formuna bürünme yeteneğine sahiptir. Eğer o adamı olduğu gibi gördüysen, bu onun görmeni istediği içindir. Korkmanı istediği için,” diye belirtiyor, sesi karanlık bir tonda. Ürperiyorum.
“İnanılmaz ürkütücüydü. Gerçi dürüst olmak gerekirse, beni takip edip karanlık bir sokakta kıstıran sıradan bir adam olsaydı bile korkardım herhalde. Neden peşimde olduğuna dair hâlâ hiçbir fikrim yok. Onu tanımıyorum. En azından tanımadığımı sanıyorum ama bütün gün izlendiğime dair o garip his vardı içimde,” diye gergin bir şekilde geveliyorum. Evet, bunu düşünmek beni strese sokuyor. Henüz bununla yüzleşmeye hazır değilim, o yüzden konuyu değiştiriyorum.
“Hey, doğaüstülerin gizlenme şeyleri ya da başka formları var dedin. Peki sende hangisi var?” diye soruyorum neşeyle. Gerçekten merak ediyorum. Torin tekrar gözlerini kırpıştırıyor. Bunu çok mu sık yapıyor yoksa ben mi çok tuhafım?
“Korkmuyor musun?” Laura kelimeleri sanki içinde tutmaya çalışmış ama başaramamış gibi ağzından kaçırıveriyor. Kıpkırmızı kesiliyor ki bu durum kızıl saçlarıyla daha da vurgulanıyor.
“Hı? Neyden korkuyor muyum?” diye soruyorum anlamayarak. Laura bana sanki delirmişim gibi bakıyor, Kyle’ın bakışları ise omzumun üzerinden kayıp Torin’e odaklanıyor.
“Bekle, Torin’den korkup korkmadığımı mı soruyorsun? Cidden mi? Tabii ki hayır. Neden korkayım ki? Şu noktada o benim kahramanım sayılır, telefonumu geri vermese bile,” diye söyleniyorum. Dirseğimle şakacı bir şekilde böğrünü dürtüyorum. Şikâyet ediyorum ama iyi niyetliyim. Telefonum olmadan birkaç gün idare edebilirim ve umarım bu işin çözülmesi çok uzun sürmez. Gerçekten de hayatta olduğum için minnettarım. Muhtemelen daha sonra tüm bunlara üzüleceğim ama her şeyden önce Torin’e rastladığım için memnunum. Yani cidden, bir canavar tarafından kovalanıyordum; onu korkutup kaçırabilecek kapasitede olan VE sonuçları olsa bile yardım etmeye istekli birine rastlama ihtimalim neydi ki?
“Hayır, Torin beni korkutmuyor,” diye tekrarlıyorum. Laura ve Kyle şaşkına dönmüş görünüyorlar. Torin’in kendisi ise her zamanki gibi duygusuz görünüyor. Onu dürtmeme tepki vermedi, ters bir bakış bile atmadı. Bunu umursamadığı şeklinde yorumlayıp ona göre davranmaya devam edeceğim.
“Carina... Sen... Torin’in bir... İblis olduğunun farkındasın, değil mi?” Kyle son iki kelimeyi neredeyse fısıldayarak söylüyor, yanımda duran iblise gergince göz atarak. Omuz silkiyorum. Aslında bunu bilmiyordum ama sanırım mantıklı geliyor. Ondan korkmalı mıyım? Belki de korkmalıyım ama... Çok iyi biri gibi görünüyor! Etrafında olmam onun için hiç de uygun bir durum değil ama bir kez bile şikâyet etmedi, bana kızgın gibi de durmuyor.
“Yoo, bir iblis olsa bile ondan korkmuyorum.” Aniden Torin sanki burada değilmiş gibi onun hakkında konuşmak tuhaf hissettiriyor. Tamamen ona dönüp gözlerinin içine bakıyorum.
“Senden korkmuyorum. Eğer ölmemi isteseydin, hiçbir şey yapmaman yeterliydi,” diyorum.
















