Tüm konuklar, Büyükanne Dawson'ın özel misafirini konuşuyordu. Anna da konuşmalarına kulak misafiri olunca biraz heyecanlandı. Liam Ackman'ı şahsen tanımamasına rağmen, adını daha önce kesinlikle duymuştu. Liam, üst sınıf dünyasında bir efsaneydi. Ackman ailesinin milyar dolarlık imparatorluğunun prensiydi; Tanrı'nın bizzat sevdiği bir adam. Adam hakkında sayısız söylenti vardı; bunlardan biri de, rakiplerini tereddüt etmeden yok edecek soğukkanlı bir adam olduğu yönündeydi. Aile işini devralmasının üzerinden sadece birkaç yıl geçmişti. O birkaç yıl içinde, Ackman ailesi küresel servet sıralamasında istikrarlı bir şekilde yükseldi ve ardından en iyi on milyarder listesine girdi. Seçkin bir adamdı ve on binlerce genç kadını kendisine hayran bırakabilecek bir yüze sahipti. Sonuçta, uzun boylu, yakışıklı ve zengindi; iliklerine kadar. Ancak, tüm bunlar sadece söylentilerden ibaretti. Liam hiçbir zaman medyada görünmemişti. Görünse bile, sadece arkadan çekilmiş uzun figürünün bulanık bir fotoğrafı olurdu. Üst sınıf sosyete çevresinde, sayısız kadın Ackman ailesine gelin gitmenin, Liam Ackman'ın karısı olmanın hayalini kuruyordu. Bundan daha büyük bir onur olamazdı. Ne yazık ki, altın çocuk kadınlarla ilgilenmiyordu. Aslında, eşcinsel barlara sık giden bir eşcinseldi. Bryan, Anna'nın yanında durmuş, sürekli olarak yorgun olup olmadığını ve dinlenmek isteyip istemediğini soruyordu. Şefkatli ve sevgi dolu tavırları, birçok seyircinin kıskançlığına neden oluyordu. Chloe, Anna'nın diğer tarafında duruyordu. El çantasını sıkıca kavramıştı. Anna'ya dönerek gülümsedi. "Anna, Bryan sana çok iyi davranıyor. Çok kıskanıyorum! Bryan, evlendikten sonra bana da böyle nazik davranacak mısın?" Bryan, Chloe'ye döndü ve sıcak bir şekilde gülümsedi. "Sen Anna'nın küçük kardeşisin. Bu da seni benim de kardeşim yapar. Sana kesinlikle ailemden biri gibi davranacağım." "Bryan, sen en iyisisin!" Chloe ona tatlı bir gülümseme gönderdi. Bryan ve Chloe arasında duran Anna, son derece rahatsız hissediyordu. O iki yüzlü pislikleri boğmak için can atıyordu. Anna yüzünü çevirip uzaklaştı. Bryan hızla arkasından geldi. "Anna, nereye gidiyorsun?" Anna arkasına bakmaya bile tenezzül etmedi. Sadece tükürür gibi, "Tuvalete," dedi. Chloe'nin cilveli sesi arkadan geldi. "Bryan..." Şaşırtıcı bir şekilde, Bryan arkasına bile bakmadı. Bunun yerine, Anna'yı tuvalete kadar takip etti. Öfkelenen Chloe, dişlerini belli belirsiz gıcırdatıyordu. Bryan Anna'ya yetişmişti. "Anna, ameliyatından neden bana bahsetmedin? Hastanede sana eşlik edebilirdim. Sana bakabilirdim." Anna'nın bakışları soğuktu. Gözünde, Bryan'ın gösterdiği herhangi bir ilgi sadece bir oyundan ibaretti. Bryan, onun kayıtsız tavrını fark etti. Göğsü sıkıştı. "Anna, sorun ne?" Anna gülümsedi ve cevapladı, "Hiçbir şey! İyi olduğumu görmüyor musun?" Bryan, onun güzel parlak gözlerine baktı. Kalbi bir an duraksadı. Gözlüksüz gözlerinin ne kadar güzel olduğunu hiç bilmiyordu. Bir süre düşündükten sonra, sessizce sordu, "Umm, Anna, birkaç gün önce, sen..." Bryan durdu ve devam etmedi. Anna başını ondan çevirdi ve yumuşak bir şekilde sordu, "Ben ne?" Bryan'ın yıldız gibi parlayan gözleri, onun muhteşem irislerine dik dik baktı. Yüzündeki tek bir seğirmeyi bile kaçırmak istemiyordu; sergilediği her duyguyu içine çekmek istiyordu. Bununla birlikte, hayal kırıklığına uğrayarak gördü ki, Anna hafif gülümsemesini koruyor, ifadesi en ufak bir değişiklik göstermiyordu. Bryan'ın uzun süre sessiz kaldığını gören Anna, "Ne diyecektin?" diye sordu. "Şey... H-hiçbir şey!" Anna yüzünü çevirip tuvalete girdi. Bryan hemen sonra ayrıldı. Uzaklaşırken, geri döndü ve tekrar tuvalete baktı; kalbi şüpheyle doluydu. 'Yatak odamın önüne bıçağı bırakan o muydu?' diye merak etti. Olay neredeyse onu ölümden korkutmuştu! Bryan uzun süre düşünmüştü. Anna'nın böyle bir şey yapamayacak kadar uysal olduğu varsayımına vardı. Belki de bir hizmetçi evi temizlerken bıçağı yanlışlıkla düşürmüştü. Ancak, son zamanlarda ona karşı sergilediği soğuk davranışları düşündüğünde, bu kadın hakkında çözemediği çok şey olduğunu fark etti. Eski Anna tüm duygularını yüzünde sergilerdi, bu da onu okumayı son derece kolaylaştırıyordu, ama yeni Anna... Sönük görünümünü terk etmiş ve herkesi şaşırtarak güzel bir gül gibi açılmıştı. Bryan'ın dudakları hafifçe kıvrıldı. Gözleri ilgiyle parıldadı. "Hmm, ilginç." Tuvalette Anna aynanın önünde durmuş, yansımasına bakıyordu. Sonunda, yanaklarını ağrıtan gülümsemeyi silebilmişti. Sessizce kendi kendine fısıldadı, "Anna Hamilton, önünde daha uzun bir yol var. Güçlü kal." Parti iki saat daha devam etti. Anna'nın gözleri rahatsız olmaya başlamıştı. Bir hizmetçiyi takip ederek misafir odasına gitti. Anna, Dawson ailesinin sadece kendisi için hazırladığı misafir odasına girdi. Topuklu ayakkabılarını çıkardı, ağrıyan ayaklarına mola verdi. Banyo yapmak isteyen Anna, elbisesini çıkardı. Elbisesini çıkarırken, odanın uzak bir köşesinden bir erkeğin büyüleyici sesi duyuldu. "Gelir gelmez soyunuyorsun. Ne kadar da açık sözlüsün."