Ertesi sabah, mutfaktan gelen tencere tava sesleriyle uyandım. Homurdanarak saate baktım—sabah 6:12. Kahve dışında her şey için çok erken.
Yatak odasından sendeye sendeye çıkarken, koridorda park etmiş küçük bir robot oyuncağına neredeyse takılıyordum. Max’in sırt çantası duvara yaslanmıştı ve bir tebeşir izi, sanki ekmek kırıntıları gibi doğrudan mutfağa gidiyordu.
Mutfağa vardığımda, manzara ben
















